dargın sevgililer
yalnızlıklarına uzaklaşır
kurutulmuş menekşeler gibi
yaşlandıkça insan
dünya başkalaşır
yumuşak bir kedere
ufalır bakışların
ölüme koşullanmış
bütün davranışların
yaşayıp durmaktan
gizlice utanırlar
belki de
şu yağmurlu güz
dünyadaki son güzü mü
diye sorarlar
ellerini kaldırsalar
yıllar dökülüyor
anlarsa hallerinden
kuşlar anlar
artık uçmamaktan kederli
karşıtların birliği mi
yaşadıkları yaklaşan gece mi
sinemalar boşalınca
filmi gözlerine almış
gider ayak sesleri
bir başkasının
uğuldar eylül
serinliginde camlar
buğulanıp üşüdükçe
şehir insanı
ansızın bırakır insanı
leylak karanlığın perdesinde
insan insanı ölümünden tanır
tutkuyla ıslandıkları
yalnızlığa eksilirken
sen yağmur karanlığı
onlar camlarda hüzün
kasıklarında ince sızı
zehirli karanfiller büyüttün
dargınlığın saksılarında
kanlı bir karanlıktı gördüğün
vahşi bir bitki gibi
içinizde keder
ağaçlar sonbahara azalırken
tesbinizden karanlık toprağa akar
en yoğun kuytularında gecenin
yalnızlığınızda büyük
kalabalıklar saklı
hangi tutkudur bu
döner pervaneler
buğday demeden
ekmek ağaç demeden
orman gecenizi aydınlatır
kıvılcımlı cigaranız
karanfil kokar
Mehmet Özgür Ersan 15.01.2014 yeldeğirmeni