İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SELMAN-I PAK VE İMAM ALİYEL MÜRTEZA NERGİS OLAYI

Üç ayrı kaynakta Üç ayrı Rivayet vardır;
-1-
Şah Hatayi’m müşkülümü kaldı
Hü deyip Cebrail’in perini yakan
Üç yüz yıldan sonra nergizi getiren
Nergizi Selman’a sunan Haydar’dır
Selman-ı Farisi İran Sadrabının (Feodal Bey) oğludur.Mecusi olan Babası ve Ailesi karşı çıkmasına rağmen önce Hıristiyan bir Papazdan Dini eğitim almaktadır. Dini bilgileri arttıkça İncil’de son peygambere (Hz. Muhammed) işaret vardır. Ahir zaman peygamberini görmeyi murat eder. Yüce Allah’a yalvarır, gelecek son peygamberi görmeyi ister.
Selman’ın bu inancı babasının kulağına gider ve babası oğlunu çağırıp sorar. Selman’da inandığını kabul eder. Fakat babası oğlunun bu durumunun halk nezdinde bilinmesinden dolayı zor durumda kalacağını düşünerek oğlunu öldürtmeye karar verir.
Cellatları çağırır ve emreder. “Gidin boynunu vurun “der. Cellatlar alır bu genci öldürmek için ormanlık bir yere götürürler, o zaman Selman yalvarır Allah’a. “Yarab ben senden bir şey istemiştim, sen beni onların yüzü suyu hürmetine bağışla” der. Duadan sonra cellatlardan biri ; “Biz bu genci öldürürüz ama babası yarın pişman olursa bu kez bizi öldürür.
En iyisi biz bunu ormana terk edelim zaten orman yırtıcı hayvanlarla dolu, onu parçalarlar, ölümü öyle olsun.” der. Diğerleri de kabul eder ve genci bırakırlar. Selman-ı Farisi o halde ormanda bir zaman dolaşır.
Sonra bir göl görür yıkanmak maksadıyla suya girer. Gölden çıkacak olurken , elbiselerin üstünde bir arslanın oturduğunu görür. Korkar ve elbisesini almaktan çekilir.
O sırada tozu dumana katan bir atlı gelir, arslan bu kişinin heybetinden korkar ve kaçar. Selman bu durum için Allah’a dua eder. O atlıya teşekkür eder ve ona bir hediye vermek ister. Ormanda topladığı nergizleri o atlıya hediye eder ve atlı çeker gider.
Bir gün Selman-ı Farisi Hz. Ali ile ile birlikte iken Hz. Ali bir hurma ağacına çıkar. Hz. Ali’nin yaşı küçüktür. Yukardan aşağıya Selman’a hurma çekirdeği atar. Selman ona kızar, uyarır ve yapmamasını söyler. Selman-ı Farisi Hz. Ali’ye göre çok yaşlıdır ve buna alınır. Der ki, ben senden büyüğüm ve sen bana bu hareketi yaptığın için seni peygambere şikâyet edeceğim.
Hz. Ali Selman-ı Farisi’ye şöyle söyler;
“Selman sen mi büyüksün ben mi?”
Selman-ı Farisi şaşırır, “elbet ben büyüğüm” der. Yok der Hz. Ali, ben senden çok ama çok büyüğüm.
Hz. Ali ona bu olayı anlatır. Selman-ı Farisi tabi şaşırır. Hz. Ali’den bunu ispat etmesini ister. Hz. Ali koynundan nergizleri çıkarır Selman’a uzatır. Selman-ı Farisi ondan sonra Hz. Ali’ye daha çok bağlanır. Ali’ye Selman olur.
-2-
Arslan olup yol üstünde oturan
Selman’a destinde nerkis getiren
Kendi cenazesin kendin götüren
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali
Pir Sultan Abdal
Selman-ı Farisi İran Sadrabının (Feodal Bey) oğludur. Selman, bir gün rüyasında HZ. ALİ’Yİ görür. Günler geçer, bir türlü gördüğü rüyayı unutamaz, gün geçtikçe içindeki bu sevgi bitmez ve tam tersi içindeki bu sevgi daha da çoğalır.
Bir gün dayanamaz anne ve babasına “ben gidip ismine aşık olduğum ALİ’Yİ bulacağım” der. Babası ise “oğlum daha ALİ’NİN yaşayıp yaşamadığını, var olup olmadığını bile bilmiyorsun nasıl gidip de ALİ’Yİ bulacaksın” der ve Selman da, “ben gidip bulacağım” der, kimseyi dinlemez, yola düşer…
Uzun bir yolculuktan sonra akşam vakti Ergene Gölü diye bir yere gelir, çok sıcak olduğu için hemen elbisesini çıkarır, biraz serinleyim diye göle girer. Biraz daha serinleyeyim de çıkayım der, bir de bakar ki elbisesinin üzerinde heybetli bir aslan yatar.
Selman, çok korkar, gölden çıkarsa aslana yem olacak, gölden çıkmazsa akşam vakti geldiği için gece suda donacak…
Selman, biraz düşündükten sonra kıbleye döner, “ya ismine aşık olduğum ALİ sen yetiş beni bu aslandan kurtar” diye yalvarır. Daha duasını tamamlamadan kıble tarafından bir kıratlı gelir ve hemen aslan kaybolur. Gelen atlı ise “beni niye çağırdın” der. Selman, “ben seni çağırmadım rüyamda gördüğüm ALİ’Yİ çağırdım” diye cevap verir. ALİ’M, “ya Selman gel, kimi çağırdıysan ben oyum seni gideceğin yere götüreyim” der ve Selman sudan çıkar elbisesini giyer.
ALİ koynundan bir deste nergiz çıkarır “ya Selman bu nergizi al zamanı gelince senden isterim” der ve Selman’a nergizi verir, arkasına Selman’ı bindirip “ya Selman galiba sen nereye gideceğini bilmiyorsun, ben seni ismine aşık olduğunun evinin önüne bırakayım” der.
Çok geçmeden Selman’ın gideceği yere varırlar. Selman iner, atlı ise gözden kaybolur. Selman kapıyı çalar, kapı açılır “sen kimsin” diye soran abu talibe ya baba diye başından geçenleri anlatır. ALİ’NİN babası Abu Talib annesi Fatma Bin Esed Selman’ı eve alırlar, “çobanlık yapar mısın” diye sorarlar, Selman “yaparım” der.
Ertesi gün ise Selman çobanlığa başlar. Fatma Ana’mız da ALİ’YE hamiledir. Aradan günler geçer, bir gün Selman hurma ağacın altında oturur, aklına kendine verilen nergiz gelir. Nergizi koklarken koyun elinden kapar ve nergizi yer.
Selman eve gelir, “bana bu koyunu verirseniz çobanlık yaparım” der. Ebu Talib ‘tamam verdim senindir” der. Ve bir kaç gün geçer ALİ’NİN annesinin canı et ister, kaç tane koyun gösterirlerse de “yok” der çünkü isteden (?) başkası Selman’a verilen koyunun etini canım istiyor diye cevap verir, istemiye istemiye Selman’ın koyununu keserler.
Selman “ben Fatma Anam’a hizmet edeceğim, çocuk doğunca hep ben bakacağım” diye söyler ve nihayet HZ. ALİ’MİZ dünyaya gelir. Aradan üç yıl geçer, HZ. ALİ üç yaşına gelir ve bir gün Selman HZ. ALİ’Yİ sırtına alır, bir hurma ağacının altında otururken ALİ hurmayı yiyip çekirdeklerini Selman’a atar, Selman “dur tuful seni ben kucağımda gezdiriyorum, sen ise çekirdeği bana atıyorsun yaşta senden büyüğüm” der. HZ. ALİ “ya Selman sen mi büyüksün ben mi der, Selman, sen daha dünkü tıfılsın yani çocuksun” diye cevap verir. HZ. ALİ “ya Selman seni Ergene Gölü’nde aslandan kurtaran kimdi? Aslan olup yatan bendim, ya çağırdığında kıble tarafında atla gelen kimdi? O da bendim, sana bir deste nergiz veren oda bendim. Ya Selman sana verdiğim nergiz nerede?” Selman “koyun yedi” deyince, HZ. ALİ koynundan nergizi çıkarır ve nergisi Selman’a verir ve “bu muydu nergiz” diye sorar. Selman nergizi alır ‘YA ALİ sen benden daha büyüksün” der ayağına kapanır “ismine aşık olduğum ALİ sensin” der.
– 3 –
Kul olam bu atlıya
Sağ eli beratlıya
Selman bir deste nergis
Niyaz sundu atlıya
Şah İsmail HATAYi
Selman Su ihtiyacını gidermek için arayıp da bulduğu suyun önünde duraklar ve elini yüzünü yıkarken ansızın bir Aslan çıkar karşısına. Aslandan kurtulmanın yolunu ararken ya Ali imdadıma yetiş beni bu Aslandan kurtar der.
O anda bir atlı çıkıveriyor kılıcını Aslanın ağzına dayıyor ve Aslanı ikiye ayırıyor.Selman-ı Farisi, darda imdadına yetişen kurtarıcı atlıya yerden bir demet nergis toplayıp verir. Ve kurtarıcı atlı gözden kaybolup gider.
Ve Selman-ı Farisi yoluna rahat bir şekilde devam ediyor.Bu olaylar olup biterken daha Muhammed ve Ali dünyaya gelmemişler.
Daha sonra Muhammed ve Ali dünyaya gelir. Selman müslüman olur. Ali küçüktür. Selman ve Ali arasında şöyle bir olay yaşanır.
Yine ayni rivayete göre, Hz. Ali yedi yaşında bir çocukken bak Selman-ı Farisi’dir. İkiyüz yaşında olan Selman-ı Farisi hurma ağacının gölgesinde oturuyor.
Yedi yaşındaki Hz. Ali hurma ağacına çıkıyor. Hurma ağacında hurma koparıp yerken çekirdeğini Selman-ı Farisi’nin başına atıyor.
Selman-ı Farisi, ya Ali sen utanmıyormusun hurmayı yiyip çekirdeğini bu piri faninin başına atıyorsun der.
Hz. Ali, senmi büyüksün yoksa ben mi der.
Selman-ı Farisi, ya Ali sen yedi yaşında bir çocuksun, ben ise Pir-i fani biriyim.
Hz. Ali, o zaman gidip Hz. Muhammed’e soralım der ve Hz. Muhammed’in huzuruna çıkarlar.
Selman-ı Farisi, ya Muhammed Hz. Ali hurma ağacında hurma yiyip çekirdeğini bana atıyor ve benden büyük olduğunu söylüyor. Ne siz dersiniz.
Hz. Ali, Hz. Muhammed’e fırsat vermeden, ya Selman sen diyarı Rum’a gitmiştin, giderken Harranda nelerle karşılaştın bize anlat bakalım der.
Selman-ı Farisi, Harranda önüme bir Aslan çıktı.Hz. Ali, sen ne yaptın der.Selman-ı Farisi, Ya Ali imdadıma yetiş dedim, o anda çok heybetli bir atlı çıka geldi kılıcını uzattı aslanın ağzından ikiye böldü.
Hz. Ali, Selman-ı Farisi’ye, seni kurtarana nasıl bir karşılık verdin der.
Selman-ı Farisi, ben de bir demet nergis toplayıp kendisine verdim ve atlı gözden kayboldu der.
Ve o anda Hz. Ali cebinde nergisleri çıkarıyor, al verdiğin nergisleri deyip, Selman-ı Farisi’ye uzatıyor.
Selman-ı Farisi, çağırdığı Ali’nin yanında çocuk olan Ali olduğunu anlar. Ali senin sırrına aklımız ermez der.
İşte bu olayı Şah İsmail Hatayi ise bir nefesinde Ali Geldi Cihana Selman Sundu Bir Deste Nergisi diyerek şöyle anlatır;
Okurum hece hece
Bilmenem halim nice
İsmin Elif kodular
Nik beratlı bir hoca
Kul olam usul boya
Mubahta kohan yuya
Deşt-i Erzan gülünde
Selman oynardı ceye
Selman korktu havf etti
Elif lâm mim kâf etti
Selman’ın hırkasına
Geldi bir arslan yattı
Bilmedi kande cihan
Arslan geçmişti dondan
Cağırdım celal hakkıyçün
Kurtar beni arslandan
Selman korktu havf etti
Elif lâm mim kâf etti
Gördü bir atlı gelir
Arslan kakıdı gitti
Kul olam bu atlıya
Sağ eli beratlıya
Selman bir deste nergis
Niyaz sundu atlıya
Çağırdım ana ana
Kul oldum yana yana
Üçyüz yıl tamam oldu
Ali geldi cihana
Kırmızı gül âlâsı
Can cinin mübtelâsı
Ali cihana geldi
Selman oldu lalası
Kırmızı gül harman ile
Dertliler derman ile
Ali hurma dibinde
Oynardı Selman ile
Oynum yetmez oyuna
Elim yetmez boyuna
Ali hurma çekirdeğin
Sındı Selman boynuna
Oku derim ben bunda
Ne oyunun var bende
Ben bir ulu kişiyim
Ne oyunun var bende
Can cana mulu musun
Dedim yâr uslu musun
Söyle Selman göreyim
Sen benden ulu musun
Can cana ne muluyem
Dedim yâr usulüyem
Ben üçyüz sen yedisinde
Pes ben senden uluyem
Okuram bir âyetin
Etmenem kul âyetin
Deşt-i Erzan gülünden
Kim aldı hal âyetin
Kırmızı gül nalan ile
Kavlim yok yalan ile
Benim kasavetim var
Haletim alan ile
Uyur bitmez uyane
Atlı yetmez yayana
Ali nergisi sundu
Selman etti ayane
Hatayi’m has değil mi
Bakın ihlâs değil mi
Hazret Ali’nin lalası
Selman-ı Fars değil mi
Peki SELMÂN-ı FÂRİSÎ Kimdir ?
Ebû Abdillâh Selmân el-Fârisî (ö. 36/656 )
İslâmiyet’i kabul eden İran asıllı ilk sahâbî.
Asıl adı Mâhbe (Mâyeh) b. Bûzehmeşân (Bûzekhân, Bûzihşân, Hûşbûdân) b. Mürselân b. Yehbûzân iken müslüman olduktan sonra kendini Selmân İbnü’l-İslâm diye tanıtmış, Selmân el-Hayr, Selmân-ı Pâk veya Selmân el-Hakîm diye de anılmıştır.
Mecûsî dinine mensup olan babası köyünün reisi (dihkan) idi.Mecûsî âteşkedesinde kutsal ateşin sönmemesini sağlamakla görevli iken yeni bir din arayışına giren Selmân ailesinin şiddetli muhalefetine rağmen Hıristiyanlığı benimsedi ve önce Dımaşk’a kaçtı, ardından Musul, Nusaybin ve Ammûriye’ye (Amorion) gitti. Ammûriye’de kendisinden Hıristiyanlık hakkında bilgi aldığı bir papaz, ölüm döşeğinde iken kendisine pek yakında Arap yarımadasında İbrâhim peygamberin Hanîf dini üzere gönderilecek son peygamberin geleceğini haber verdi.
Onun hediye kabul etmekle beraber sadaka almayacağını, ayrıca kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü bulunacağını söyledi.
Bir Arap tüccarıyla tanışan Selmân, kendisini çölden geçirmesi karşılığında sahip olduğu hayvanları ona verip kervanına katıldı.
Ancak kervan Vâdilkurâ’ya ulaştığında tüccar Selmân’ı bir yahudiye köle olarak sattı. Ardından bu yahudi onu Medine’de yaşayan Benî Kurayza’ya mensup bir başka yahudiye (Osman b. Eşhel) sattı.
Selmân, Medine’yi görünce Ammûriyeli rahibin tarif ettiği şehre geldiğini anladı. Daha sonraki günlerde Hz. Peygamber’in Medine’ye doğru yola çıktığını ve Kubâ’ya geldiğini duyunca hemen oraya gitti ve rahipten öğrendiği nübüvvet alâmetlerinin kendisinde bulunduğunu görünce müslüman oldu.
Âzat edilmesine kadar meydana gelen Bedir ve Uhud gazvelerine katılamadı.
Hendek Gazvesi’nden önce Resûl-i Ekrem’in tavsiyesi üzerine efendisiyle anlaşıp muhtemelen İslâmî dönemin ilk mükâtebe* sözleşmesini yaptı. Bedel olarak kararlaştırılan 300 hurma fidanı dikme işi Resûlullah’ın nezâretinde ashabın da yardımıyla gerçekleştirildi ve beytülmâlden 40 ukıyye ödenerek Selmân’ın âzat edilmesi sağlandı (Müsned, V, 443-444; İbn Hişâm, I-II, 218 vd.).
Hz. Peygamber, Selmân ile Ebü’d-Derdâ’yı kardeş ilân etti. Selmân, Hendek Gazvesi’ne ve ondan sonraki bütün savaşlara katıldı. Bu gazve sırasında bir hendek kazılmasını teklif etmesi ve hendek kazmadaki başarısı dolayısıyla ensar ve muhacirler Selmân’ı kendilerinden sayma konusunda ihtilâfa düşünce Resûlullah, “Selmân bizden, Ehl-i beyt’tendir” diyerek (İbn Sa‘d, IV, 83) bu tartışmaya son verdi.
Resûl-i Ekrem’in bu sözüne dayanan Ehl-i beyt mensuplarına olduğu gibi ona da maaş bağladı; fakat Selmân bu parayı sadaka olarak dağıtıp hurma liflerinden ördüğü hasırları satmak suretiyle hayatını kazanma yolunu seçti.
Selmân’ın Rumca ve İbrânîce öğrendiği, Farslar’ın, Romalılar’ın, yahudi ve hıristiyanların kutsal kitaplarını okuduğu rivayet edilmektedir. Bu sebeple onun hakkında “sâhibü’l-kitâbeyn” (Kur’an’ı ve Kitâb-ı Mukaddes’i iyi bilen) veya “önceki ve sonrakilerin ilmini öğrenmiş bitmez tükenmez bir umman” ifadeleri kullanılmıştır. Selmân’ın Fâtiha sûresini Farsça’ya tercüme ettiği ve Resûlullah’ın bunu menetmediği kaydedilmektedir (Serahsî, I, 37).
Hz. Peygamber’in saçlarını tıraş etmesi sebebiyle berberlerin pîri sayılan Selmân böylece fütüvvet teşkilâtının gelişmesinde önemli rol oynamış, aynı zamanda pek çok tasavvufî silsilenin içinde yer almıştır (EI2 [İng.], Suppl., s. 702). Kâzerûniyye tarikatının kurucusu Kâzerûnî’nin Abbâsî halifelerinin kendisine gönderdiği zekât paylarını Selmân-ı Fârisî’nin kabilesi arasında dağıttığı söylenmektedir.
Aleviler Selmân’ı çok az sayıdaki güvenilir sahâbîler arasında saymış, onu Hz. Ali’den sonra ikinci sırada önemli bir kişi kabul etmiş, zamanla kabrini Kerbelâ dönüşü uğranması gereken bir ziyaretgâh haline getirmiştir.
Bazı aşırı Aleviler, Hz. Ali’nin Allah katındaki makamına vâkıf olduğu için Selmân’ı hüccet kabul etmektedir. Gulât-ı Şîa’dan bir grup Selmân-ı Fârisî’yi peygamber saymış, hatta ona Peygamber’in üstünde bir değer atfetmiştir (EI2 [İng.], VIII, 998). Nusayrîler, Selmân’ı ulûhiyyet anlayışlarının temelini oluşturan ve “ayn: Ali (ilâh)- mîm: Muhammed (hicâb)- sîn: Selmân (bab)” şeklinde formüle edilen üç sırlı harf inanışının bir parçası kabul etmişlerdir. Bu sembolik yorum çerçevesinde Gāliyye içerisinde Selmân’ı yücelterek onun insanların hakikate giriş kapısı olduğunu kabul eden grup Selmâniyye (Sîniyye) adını almıştır. Günümüze kadar varlığını koruyan Nizâriyye’nin kıyamet doktrinine göre mevcut imam Ali ile özdeşleşerek onun ruhî gerçekliğinde tecellî etmekte, ona inananlar da Selmân-ı Fârisî ile özdeşleşmektedir. Dürzîlik anlayışında da bu aşırı fırkanın kurucusu Hamza b. Ali’nin değişik dönemlerde farklı tezahürlerinin olduğuna, Resûl-i Ekrem devrinde de Selmân-ı Fârisî olarak zuhur ettiğine inanılır.
Kaynak : ibrahim Hatiboğlu
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 441-443 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
Aşk ile Hu
Mehmet Özgür Ersan
Yesari Abdal
Kaynaklar:
Şah İsmail HATAYi, İbrahim Aslanoğlu, DER YAYINLARI, İstanbul 1992, sayfa 382-384, ISBN 975-353-013-7
Resim: Temsili Selman-ı Farisi ( Selman-ı Pak) ve İmam Aliyel Mürteza

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir