Ahî Evran, Pîr Ahî Evrân Velî veya tam adıyla Pîr Mahmud bin Ahmed Nasirûddin Ahî Evran bin Abbas Velî (d. 1171 – ö. 12 Nisan 1261) Horasan’da Hoy adlı kasabada dünyaya gelen Alevî Türkmen Pîr ve Şeyhi.[1]Ahî Evran, Horasan’dan Anadolu’ya uzun yolculuğun ardından Pîr-i Horasan Seyyid Hacı Bektaş Velî’nin Alevî-Bektâşî, yani Tasavvufî Türkmen Tarikatına bağlanıp, kendi adıyla adlanan Ahîlik Teşkilât’ın kurucusu ve debbağların (dericilerin) Alevî Türkmen Pîr ve Şeyhi, 32 çeşit esnaf ve sanatkârın Lideri.[1]
Ahi Evran’nın doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1171 yılında İran’ın Hoy kasabasında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Hoy kasabası daha Büyük Selçuklu hükümdârı Tuğrul Bey’den beri Türkmen yerleşim bölgesidir.[2]
Ahi Evran’ın çocukluğu ve tahsil devresi Azerbaycan’da geçmiştir. Bundan sonra Horasan ve Maveraünnehir bölgesine gelip o yöredeki büyük üstadlardan dersler almıştır. 1203 veya 1204 yılında Bağdat’a gelmiş ve burada tanıştığı Evhaddü’d Din Kirmanî’nin tavsiyesiyle Abbasi halifesi Nasır Lidinillah’ın kurmuş olduğu Fütüvvet Teşkilâtına katılmış ve bu teşkilatın önde gelen şeyhleriyle temas kurma imkânı bulmuş, başta Kirmanî olmak üzere birçok üstaddan istifade etmiştir. O dönemde Bağdat’ın ilim ve irfan merkezi olması, Ahi Evran’ın çok yönlü bir fikir adamı olarak yetişmesini sağlamıştır.[3]
1204 yılında Anadolu Selçukluları sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’ı göndermiş, buna karşılık bazı ilim adamları ile birlikte Ahi Evran de Anadolu’ya gelmiştir. Ahi Evran Kayseri’ye yerleşmiş ve Fütüvvet Teşkilâtından esinlenerek ilk Ahi Teşkilâtını burada kurmuştur. Keyhüsrev tarafından desteklenen teşkilâtın lideri olan Debbağ Ahi Evran Kayseri’de pek çok sanatın icra edildiği sanayi sitesinde hizmet vermiştir.[4]
1227 ile 1228 yılları arasında muhtemelen Sultan I. Alaeddin Keykubad’ın arzusuyla Konya’ya yerleşen Ahi Evran, burada da sanatını icra etmiştir. Fakat Ahilerin en büyük hamisi olan Sultan I. Alaeddin Keykubad, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tertiplediği bir suikast sonucu öldürülünce, pek çok Ahi ve Türkmen cezalandırılmış, Ahi Evran de hapsedilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra 1245 yılında serbest bırakılan Ahi Evran, Denizli’ye geçmiştir. 1247’de, Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin Mevlana’nın hocası Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesinde parmağı olduğu iddiası yayılmıştır.[5] Ayrıca Ahi Evran ile Alaeddin Çelebi’nin bu süreçte birlikte olduğu ve Mevlana ve hocası Şems-i Tebrizi ile Ahi Evran arasında çekişme olduğu bilinmektedir.[6][7] Bu olaydan sonra da Kırşehir’e gidip yerleşir ve hayatının sonuna kadar (15 yıl [5])burada kalır.[8]
Ömrünün sonlarına doğru Anadolu Selçuklu Devletindeki taht mücadelelerine karışır ve II. İzzeddin Keykavus tarafını tutar. Mevlana ve çevresi ile siyasi ihtilafa düşer. Bu ihtilafta da Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi Ahi Evran’ın yanındadır. Mevlana’nın diğer oğlu Sultan Veled’in, Ahi Evran’ın ölümü üzerine yazdığı rubaide geçen ay tutulmasına dayanarak 12 Nisan 1261’deki meydana gelen parçalı ay tutulması aynı zamanda Ahi Evran’ın ölüm günüdür. (İÜ Fen Fakültesi Astronomi Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Tarık Gökmen’e göre)[9] Anadolu’nun Moğol istilası sırasında Moğollar tarafından öldürüldüğü iddia edilir. Bir başka iddia ise Mevlana’nın müridi olan Nurettin Caca Bey tarafından öldürüldüğüdür.Ahi Evran, 1205 yılında Kermani nin kızı Fatma Bacı ile evlendi. Ahiliğe kadınlar giremediği için Fatma Bacı da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Kadınları) teşkilatını kurmuş ve Kadın Ana olarak tanınmıştı. Ahi Evran’ın şeyhliği altında 13. yüzyılda Ankara ve Kırşehir’de toplanan Ahiler, kısa sürede Selçuklu şehirlerine yayılmışlardı. Osmanlı devletinin kuruluşunda etkili olmuşlardır.
Velâyetnâme adlı eserinde Hacı Bektaş-ı Velî’nin sık sık Kırşehir’i ve Ahi Evran’ı ziyareti, onunla sohbetlerini anlatır. 13. yüzyıl’da Anadolu’dan geçen ünlü seyyah İbn-i Batuta da Burdur, Gölhisar, Ladik, Milas, Gerçin, Konya, Niğde, Aksaray, Kayseri, Sivas, Gümüş, Erzincan, Erzurum, Birgi, Tire, Manisa, Balıkesir, Bursa, Görele, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop gibi Anadolu şehirlerindeki ahi zaviyelerinden bahsetmekte ve buralarda misafir olduğunu zikretmektedir.[10]
Ahi Evran ve Hacı Bektaş Veli İlişkisi
Hacı Bektaşı Veli’nin Sulucakarahöyük’te açtığı tekke kimsenin beğenmediği, hor gördüğü bu Türkmen gruplar için sığınılacak bir yer olmuştur. Türkçe’ye ve Türk’e değer veren Hacı Bektaş Veli’ye bağlılığını bildiren Türkmenler akın akın bu bölgeye gelmeye başlarlar. Gerek Ahi Evran’ın gerekse Hacı Bektaş Veli’nin garip Anadolu köylüsüne sarılmasının ve Türkmen köylüsünün saygı ile eğilip onları selamlamasının temelinde bu vardır. Heykelde tasvir edilen köylü ikisinin arasında durmaktadır. Pirlere duyduğu saygı yüzüne ve vücut diline yansımıştır. Ellerini göğsüne kavuşturmuş, hafifçe eğilerek onları selamlamaktadır. Başında sıradan bir külah, sırtında bir mintan, altta şalvarı vardır. Yün çorabı üzerinden uzun yağlı deriden kesilmiş iplerle bağlanmış çarıkları ayağındadır. Üzerinde kaftan yoktur. Kıyafetinden yoksulluğu anlaşılmaktadır.
Ahi Evran ve Hacı Bektaş Veli’nin aynı heykel profili içinde buluşmaları tesadüfi değildir. Ortak geçmişleri ve benzer kültürel kaynaklardan beslenen dini eğitim almaları dışında da ortak pek çok yönleri vardır. Bu Türkmen kocaları, Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlayan sufi tasavvufi geleneğinin önemli temsilcilerindendir. Hocaları Ahmet Yesevi tarafından irşat edilmişler, Moğolların Orta Asya’dan başlayıp Anadolu’ya kadar uzanan istila hareketinin önünde Anadolu’ya kadar gelmişlerdir. Türkmen aşiretlere mensup olan iki ulu şahsiyet bu zorlu seyahatte bazen bir pir olarak kitleleri irşat etmişler bazen de bir alp gibi kılıç sallayıp savaşmışlardır. Anadolu’nun içinde bulunduğu kargaşa ve kaos ortamında yaşamış ve yaşamları boyunca düşünceleri ve davranışlarıyla müşkül durumdaki insanlara ümit vermiş, çıkış yollarını göstermişlerdir. Nihai olarak yerleşmek için seçtikleri Sulucakarahöyük ve Kırşehir de birbirlerine yakın olma arzusunun neticesinde özellikle seçilmişti. Bu sayede sık sık buluşup görüşürler, birbirlerinden feyz alırlar, Anadolu’nun ve Türkmenlerin durumunu konuşurlar. Birbirlerinin manevi gücünden istifade ederler.
Bu ortak geçmiş, düşünce ve yaşayıştaki kader birliği sebebiyle birbirlerinin sadece arkadaşı değil, dosttan öte kardeşi olmuşlardır. En zor günlerinde bile birbirleri ile irtibatı kesmemiş, maddi ve manevi desteğini esirgememişlerdir. Bu derin dostluk ve kardeşlik hukuku Hacı Bektaş Veli Velayetnamesi’ne de yansımıştır. Uzun Firdevsi (Süfli Derviş) yazdığı Velayetname’de Hacı Bektaş‘tan bahsederken sık sık Ahi Evran’dan da bahseder.”
Ahi Evran ve Hacı Bektaş Veli İlişkisi
Gerek Ahi Evran gerekse Hacı Bektaş Veli’de de evliya ve enbiyaların sahip oldukları kerametleri görüyoruz. Allah ve gönül dostu bu pirlerin kerametleri ile ilgili kıssaları Velayetnamede görebiliyoruz: Bir buluşmalarında “ ‘
Erenler Şahı, ne olurdu burada bir pınar olsaydı da abdest almaya, içmeye yarasaydı’ demiştir. Bunun üzerine Hünkâr, eliyle işaret edip bir yeri eşmiş; arı duru güzelim bir su çıkmış ve akmaya başlamıştı. Ahi Evran, bu defa ‘Erenler Şahı, bir gölgelik ağaç da olsa, sıcak günlerde gölgelenilirdi’ dediğinde Hünkâr ululuğu, ‘Ne ola Ahi’m’ demişti.li ve Ahi Evran’ın, Türk’ü ve Türkçe’yi seven kucaklayıcı tavrı üzerine akın akın bölgeye gelerek kendilerine bağlılıklarını, sevgilerini ifade etmişlerdir. Onlar, Türkmen kabileleri için birer ümit ışığı olmuştur.
Gelenekte, Ahi Evran ve Hacı Bektaş’ın Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile ilgili kerametlerinden de bahsedilir. Osman Bey’in gördüğü rüya Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun müjdesi olarak kabul edilir. Bu konuda farklı rivayetler bulunmakla birlikte olay ana hatlarıyla şöyledir: Rüya bir çadırda geçer. Üç Allah dostu (Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli ve Şeyh Edebali) Osman’a istihareye yatmasını emreder. Rüyada önce Hacı Bektaş Veli, Osman Bey’in beline iktidar kuşağını bağlar. Daha sonra Ahi Evran, Osman Bey’e kılıç kuşatır. Ardından Şeyh Edebali’nin koynundan çıkan güneş Osman Bey’in koynuna girer. Osman Bey’in göbeğinden çıkan ağaç bütün dünyayı kaplar, kıble tarafında bir mescit belirir [10] .
Ahi Evran ve Hacı Bektaş Veli arasındaki bu dayanışma ve dostluk başta Moğollar olmak üzere onların işbirlikçilerinin hışmını çekmiş, bu sebeple de özellikle Ahi Evran zor günler geçirmiştir. Moğollarla işbirliği yapmadığı için Konya’da tutuklanan Ahi Evran 1240 tarihinde tutuklanıp beş yıl hapis yatmış, 1247’de Şems-i Tebrizî’nin öldürülmesinden sonra Konya’da kalamamış, Mevlânâ’nın büyük oğlu Alaaddin Çelebi’yle Kırşehir’e gelmişti. Ölümüyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre Kırşehir’de de Moğollar ve Kırşehir Valisi Nureddin Caca Bey tarafından rahatsız edilmiş ve nihayet Moğolların baskısıyla Nureddin Caca Bey tarafından 1264 de öldürtülmüştür. Kırşehir’de bugün cenazenin medfun bulunduğu camiinin duvarında bulunan bir levhada ise doksan üç yaşında Moğollarla savaşırken şehit düştüğü yazılıdır.
Aşk ile
Derleyen : Mehmet Özgür Ersan
Abdal Yesari
Dipnot
1)a b Ahîlik Türkmen Teşkilâtı ve Alevî-Bektâşî Türkmen Tarihi
2)Mikail Bayram, Ahi Evran ve Ahi Teşkilâtının Kuruluşu, Konya 1991, s.135
3)Salih Özkan, Türk Eğitim Tarihi, Nobel Yayım Dağıtım, 2.basım Mart 2008, s.44 ISBN 978-605-395-089-9
4)Pek çok kaynakta Ahiliğin ilk Kırşehir’de kurulduğu yazmaktadır ancak bu bilgi yanlıştır. Mikail Bayram bu tespiti Evhaddü’d Din Kirmani’ye dayandırmaktadır. Ayrıca bkz: Mikail Bayram, Ahi Evran ve Ahi Teşkilâtının Kuruluşu, Konya 1991, s.82
4)a b *ahiyan.org. “Ahi Evran”. 22 Ağustos 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2012. (Türkçe) (21 Mart 2012).
5)*huseyingazi.org.tr. “Ahi Evran”. 2 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2012. (Türkçe) (21 Mart 2012).
6)*sosyalarastirmalar.com. “Ahi Evran Veli’nin Doğduğu Şehir Hoy: Farsça ve Arapça Kaynaklara Göre”. (Türkçe) (21 Mart 2012).
7)Salih Özkan, age s.46
8)Mikail Bayram / Ahi Evran – Mevlana Mücadelesi / 3. Baskı, pages.207
9)Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Ankara 1984 s.211
10)Özhan Öztürk. Folklor ve Mitoloji Sözlüğü. Phoenix Yayınevi. Ankara, 2009 s. 795
Kaynakça
1] Ahmet Turan, Türk Destan ve Masallarında Şekil Değiştirme (Kuş Şekline Girme) Motifi, Milli Folklor, S. 5, s.35.
[2] A. Taşğın, B. Solmaz, Hacı Bektaş ve Hacı Toğrul Karşılaşması: Güvercin ve Doğan Donuna Bürünme, Turkish Studies, Volume 7/1, Winter 2012, s.113.
[3] Harun Yıldız, Hacı Bektaş Veli Ve Ahi Evran İlişkisi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları, 2012, S.61, s.197-198.
[4] Hilmi ÖZDEN, Uğur BİLGE, Ebülfez Elçi Bey ve Yılan Motifi, Türk Yurdu, Ekim 2014 – Yıl 103 – Sayı 326.
[5] Fuat Yöndemli, Hayat Ağacı Ejder Yılan, İstanbul, 2006, s. 242.
[6] Harun Yıldız, Hacı Bektaş Veli Ve Ahi Evran İlişkisi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları, 2012, S.61, s. 200.
[7] İlber Ortaylı, Türklerin Tarihi 1, İstanbul, 2016, s.24.
[8] Harun Yıldız, Hacı Bektaş Veli Ve Ahi Evran İlişkisi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları, 2012,S.61,
s.198
[9] Harun Yıldız, Hacı Bektaş Veli Ve Ahi Evran İlişkisi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları, 2012, S.61,
s.199
[10] M. Fatih Köksal, Ankâ-yı Maşrık’a Göre Hacı Bektaş ve Ahi Evran’ın Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundaki Rolleri, Turkish Studies, Volume 9/9 Summer 2014, s.71.
İlk yorum yapan siz olun