İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ÜSKÜDARLI HAŞİM BABA

Üsküdarli Haşim Baba 1718-1782
1130 (1718) yılında İstanbul Üsküdar’da doğdu. Üsküdar İnadiye’de Tavâşî Hasanağa mahallesinde bulunan Bandırmalızâde Tekkesi’nin şeyhi Yûsuf Nizâmeddin Efendi’nin oğludur. Adı Sicill-i Osmânî (IV, 624) ve Hâtimetü’l-eş‘âr’da (s. 51) Mehmed Hâşim olarak geçmekteyse de eserlerinde kendisinin verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre doğrusu Mustafa Hâşim’dir (Vâridât-ı Mensûre ve Divan, vr. 1b).
“Hâşim”, “Hâşimî”, “Üsküdarlı Hâşim Baba”, “Üsküdârî”, “Bandırmalı-zâde” mahlaslarını kullanan Hâşim Baba’nın ismi Sicill-i Osmânî’de Hâşim Mehmed Efendi (Mehmed Süreyya, 1996), Osmanlı Müellifleri’nde ise Hâşim Mustafa Baba olarak geçmektedir (Mehmed Tahir, 1333). Hâşim Baba, İnâdiye Dergâhı’nın şeyhi Celvetî meşâyihinden Şeyh Yusuf Nizâmeddin Efendi’nin (ö. 1138/1726) ortanca oğludur (Mehmet Süreyya, 1996). 1130/1718‘de Üsküdar’da doğmuştur (Yılmaz, 1997).
Çocukluğundan itibaren Mustafa Hâşim Celvetî âdâb ve erkânını öğrenerek büyüdü, ancak daha sonra Bektaşîliğe meyledip Mısır Kasrülayn’daki Kaygusuz Abdal Bektaşî Tekkesi şeyhi Hasan Baba’ya (ö. 1170/1756) intisap ettikten sonra Hacıbektaş’ta bulunan Bektaşî Âsitânesi’ne gidip dört yıl kadar orada ikamet etmiştir. Hasan Baba’nın kabrinin Bandırmalızâde Tekkesi’nin avlusunda bulunmasına bakılırsa bu yakınlığın ileri derecede olduğu anlaşılır.
Hâşim Baba, Bektaşîlik muhabbetiyle Hacıbektaş’ta bulunan Bektaşî Âsitânesi’ne gidip dört yıl kadar orada ikamet etmiş ve Dimetokalı Seyyid Kara Ali Baba’nın postnişinliği zamanında bir ara dedebabalık yapmışsa da Bektaşîler’in bir kısmı onun şeyhliğine karşı çıkmıştır.
Soyunun Mûsâ el-Kâzım neslinden geldiği rivayetinin (İsmet, s. 484) Bektaşîlik tavrıyla ilgisi incelenmeye değer bir konudur. Vâridât’ında Mervân’ı mel‘un sayan (vr. 7a-b), on iki imam anlayışını benimsediğini hissettiren (vr. 12a) ve Hz. Ali’den “ceddim” diye bahseden (vr. 30a) Hâşim Baba, divanının sonunda Safiyyüddîn-i Erdebîlî vasıtasıyla Hz. Ali soyundan geldiğini belirtir. Etrafında bir kısım Bektaşîler’in bulunması ve İstanbul’da Bektaşîler’in dedebabalık makamına vekâlet etmesi bu tarikatla ilgisinin derinliğini ortaya koymaktadır.
El-Şeyh el-Seyyid Haşim Mustafa el-Üsküdari el-Jalwati (daha yaygın olarak Üsküdarlı Haşim Baba olarak bilinir) 1718 yılında İstanbul’un Üsküdar banliyösünde doğdu. Manevi makamını babası Yusuf-i Bandırmavi’den miras almıştı. Haşim Baba, hem fiziksel olarak hem de Sufi soyundan Şeyh Safiuddin Erdebili ve yedinci Şii imam Musa el-Kazım’ın soyundan geliyordu. Onun aile soyu (Divanının girişinde yazılı olduğu kadarıyla) şöyledir:
Üsküdarlı Mahmud Efendi
Mehmed Fena’i Efendi
Şeyh Veliyuddin el-Mücahid el-Tophanevi
Şeyh Hamid el-Moravi el-Bandırmavi
Şeyh El-Seyyid Yusuf-i Pir-i Sani el-Bandırmavi
Şeyh Es-Seyyid Haşim Mustafa el-Üsküdarî el-Celvetî
Haşim Baba yalnızca Celvetî Tarikatı şeyhi değil, aynı zamanda Melami ve Bektaşi Tarikatlarında da icâzet sahibiydi. Bu, (yerleşik Melamî tarzda yazılmış) Divan’ının ilk ve son sayfalarında açıkça yazılı olup, hadarat-i hams (Allah’ın insana beş tecelli) açıklaması yoluyla manevi yolculuğun (sulûk) mahiyetini açıklamaktadır. Bedri Noyan Dedebaba, Bektaşi Tarikatı’nda Haşim Baba’nın babalık icâzetinin kendisine teberruken olarak verildiğini belirtti.
Neyse ki Haşim Baba’nın tüm halifeleri (vekilleri/halefleri) bir Bektaşi erkan-nâme’sinde (ritüel el kitabı) ismen anılmaktadır ve burada tam olarak alıntılanmaya değer:
“Şeyh Hamid Efendi el-Moravî’nin ölüm tarihi: 1139 Hicret [1726Miladi]. Yusuf Efendi el-Bandırmavî’nin vefat tarihi: 18 Rebi’ul-Evvel 1165 Hicri, Cuma günü saat 9 [2 Şubat 1752]. Haşim Efendi el-Üsküdarî’nin vefat tarihi: 19 Şevval 1197 Hicret, Salı [9 Eylül 1783Miladi]. Haşim Efendi oğlu Mehmed Efendi’nin vefat tarihi 20 Rebi’ül-Ahir 1188 Hicret, Salı [6 Haziran 1774Miladi]’dir. Pir Yusuf Efendi’nin türbesine defnedildi. Mehmed Efendi oğlu Safiuddin: Doğum tarihi Cemâdetü’l-Ahir 1173 Hicretinin 17’si, Salı günü saat 7’de [12 Kasım 1759] idi; Vefat tarihi Hicri 1233 [1817] idi. Manisa’da gömülüdür. Haşim Efendi’ye biat etti. Mehmed Efendi oğlu El-Hac Galib Efendi, 1175 Hicretinde [1817] doğdu. Vefat tarihi Hicri 1247 [Miladi 1831] yılıdır. O da Haşim Efendi ile bey’at etmiştir.) Mehmed Efendi oğlu Mehmed Muhsin Efendi’nin doğum ve ölüm tarihleri ​​bilinmemektedir. Mehmed Efendi oğlu Hüseyin Cevad Efendi, 19 Ramazan 1197 Hicri [8 Ağustos 1783] Pazartesi günü saat 9’da vefat etti. Safiüddin Efendi’nin oğlu Şeyh Abdurrahim Selamet Efendi, Hicri 1196 [Miladi 1781] yılında doğmuştur. 1247 Hicretinde [1831] şeyhliğe yükseldi. Vefat tarihi ise Hicri 1266 [7 Temmuz 1858] yılının 21 Ramazan Salı günü saat 8’idir. Haşim Efendiye biat etti.”
Haşim Baba’nın vefatından sonra Celvetî-Melami Tarikatı bir süre daha faaliyetlerini sürdürdü. Bektaşilik bağı oğlu Mehmed Asım Efendi vasıtasıyla devam etti. Üsküdarlı Haşim Baba, İstanbul’daki Babagan Bektaşiler tarafından bir kutub (manevi eksenin evliyası) olarak kabul edilir. Onun soyundan gelen Fahir Baba Ataer de Bektaşi babadır.
Bursalı Mehmed Tahir’in kaydettiğine göre, “ilâ Rabbihi’l-Kerîm” terkibinin delâlet ettiği 1197/1783’te vefat etmiştir (Mehmed Süreyya, 1996). Hâşim Baba, yaşamı boyunca bir yerde karar kılmadığı için ne Celvetîlere ne de Bektaşîlere kendisini tam olarak kabul ettirebilmiştir. Gölpınarlı, onun Celvetî olduğunu söylerken (Gölpınarlı, 1992), Yılmaz Soyyer, bir Celvetî olmasının yanında Melâmî ve Bektâşi de olduğunu söyleyerek toplumun bu üç kısmı açısından birleştirici bir unsur olduğunu ifade eder (Soyyer, 2005). Mehmet Temizkan, Haşim Baba’nın Sünnî bir ortamda yetiştiğini, daha sonradan Bektaşîliğe intisap ederek samimi bir Bektaşî olduğunu söyler. Haşim Baba, pek çok konuda Bektaşîler gibi düşünmesine rağmen, “Hak-Muhammed-Alî”, “Muhammed-Alî” birliği inancına, Hz. Alî’nin Hz. Muhammed’den de üstün bir mevkide görülmesine ve ilk üç halifeye karşı takınılan olumsuz tavra taraftar olamamıştır (Temizkan, 2005). Yaşar Aydemir ise Hâşim Baba’nın Melâmî meşrep bir şair olduğunu ifade eder (Aydemir, 2005).
1197/1783’te vefat eden Haşim Baba’nın cenazesi Celvetiyyenin merkezi Hüdâyî Dergâhı’na getirilmiş fakat cenaze, o sırada postnişin olan Mehmed Ruşen Tevfıkî (ö. 1308/1891) tarafından içeri alınmamıştır. Bunun üzerine Haşim Baba’nın cenazesi, dergâhın alt kapısında Cennet Efendi haziresi önünde kılınan namazın ardından, Üsküdar’da İnâdiye mahallesinde pederi ve mürşidi Yusuf Nizâmeddin Efendi’nin yaptırdığı Bandırmalı-zâde dergâhının bahçesine defnedilmiştir (Yılmaz, 1997).
Hâşim Baba’nın Celvetî âsitânesi şeyhlerince dışlanması üzerine vefatından sonra muhipleri ona Hâşimiyye adlı bir tarikat nispet etmişler ve Bandırmalı-zâde Tekkesi bu tarikatın âsitânesi olarak faaliyet göstermişlerdir.
Eserleri
Üsküdarlı Haşim Baba’nın en bilinen yazılarından biri de Anqa-i Maşrik’tir (Doğu’nun Anka Kuşu). Başlıklardaki benzerliklerden dolayı bu metnin Muhyiddin İbn Arabi’nin Anka-i Muğrib’inden derinden etkilendiği söylenmektedir. Haşim Baba’nın İbn Arabi’nin kitabının başlığını Anqa-i Mugrib (Yabancıların Anka Kuşu) yerine Anqa-i Maghrib (Batı’nın Anka Kuşu) olarak okuduğu iddia ediliyor. Elbette bu, Arap diline aşina olmayan biri için anlaşılabilir bir yanlış okuma olabilir. Ancak Haşim Baba Arapçayı çok iyi biliyordu ve İbn Arabi’nin eserlerini orijinalinden incelemişti.
Haşim Baba’nın Bektaşi eğilimleri Anka-i Maşrik’te oldukça belirgindir. Celaleddin Rumi’yi eleştirirken Hacı Bektaş’ı övdü. Mevlana’yı meczub (kendinden geçmiş bir Sufi) olarak tanımladı. Haşim Baba da hidayet (hakiki hidayet) tabirini açıklamıştır. Hidayet ancak Ehl-i Beyt (Peygamber’in ailesi ve onların soyundan gelenler) zinciri yoluyla aktarılabilir. Hidayet bilgisi mistik bir sırdır. Haşim Baba’ya göre bu mistik sır, sembolik harfler kullanılarak ustadan (şeyh veya baba) müride (mürid) ustaca aktarılır. Burada Haşim Baba’nın Hurufi mezhebinin kurucusu Fadlullah Astarabadi’nin öğretilerini açıklamadığını belirtmek gerekir. İmam Ali, Kur’an’ın sırlarını harf ilmi yoluyla açıklamıştır. Haşim Baba’ya göre insan, bu bilgileri Muhammed ve Ali’nin haleflerinden öğrenmedikçe bu Kur’an sırlarını kavrayamaz.
Haşim Baba seçkin bir tasavvuf şairidir. 18. yüzyılda devriye tarzında şiirler yazan iki Bektaşi şairi vardır: Giritli Ali Baba ve Üsküdarlı Haşim Baba. Devir (ar.dawr), “İlahi Gerçeklik’ten iniş yayından geçerek mükemmel insan formunda tanrılığa geri dönen varoluş döngüsüne” bir göndermedir. Sonuç olarak bu tür göndermeleri içeren her şiire devriye (döngüsel) adı verilir. Kamil insan (yani İnsan-ı Kâmil) seviyesine ulaşmak tüm Sufilerin nihai amacıdır ve bunu yapmak için pek çok kişi bir rehber veya mürşid aramıştır. Haşim Baba da bir zamanlar böyle bir mürşiddi. Hatta divanında kendisinin bir Kütüb olduğu kadar, Devrin Efendisi Sahib-i Zaman olduğunu da yazmıştır.
Melâmîmeşrep bir sûfî olarak bilinen Hâşim Baba’nın bazı Melâmîler’ce kutup diye tanındığı rivayet edilirse de bu doğru değildir. Vâridât’ında cefr ilmi ve ebced hesabıyla geleceğe ait bazı bilgiler veren Hâşim Baba çok yönlü şahsiyeti sebebiyle bir yerde karar kılmamış ve her grup tarafından genellikle dışlanmıştır. Bu yüzden ne Bektaşîler’e Bektaşîliği’ni ne de Celvetîler’e Celvetîliği’ni kabul ettirebilmiştir. Nitekim hayatının yarısına yakın kısmını irşad ve tarikat hizmetiyle geçirmesine rağmen Celvetiyye’nin merkezi Hüdâyî Dergâhı’na getirilen cenazesi o sırada postnişin olan Büyük Rûşen Efendi tarafından içeri alınmamış, cenaze namazı dergâhın alt kapısında Cennet Efendi hazîresi önünde kılınabilmiştir. Hâşim Baba’ya ve bağlılarına karşı diğer tekke mensuplarının da mesafeli bir tavır içinde olduğu, hatta Nasûhî Dergâhı müntesiplerinin onun tekkesinin civarından geçmeyi bile pek hoş karşılamadıkları rivayet edilmektedir (Hüseyin Vassâf, III, 65).
Hâşim Baba’nın Celvetî âsitânesi şeyhlerince dışlanması üzerine vefatından sonra mensupları kendisine Hâşimiyye adlı bir tarikat nisbet etmişlerdir. Meşihatında bulunduğu Bandırmalızâde Tekkesi bu tarikatın âsitânesi olarak faaliyet göstermiştir. Tekkesinin avlusunda bulunan kabri yol genişletilmesi sırasında kaldırılarak yerine parmaklıklı bir kabir yapılmış, üzerine de yeni harflerle “Üsküdarlı Hâşim Baba” levhası asılmıştır.
Haşim Baba, Bektaşiler tarafından çok sevildi ve takdir edildi, ancak tarikata olan bağlılığı, onun Sünni İslam’a sıkı sıkıya bağlılığıyla bilinen Celvetîlerden uzaklaşmasına neden oldu. Üsküdar’daki ana Celvetî merkezinin (Aziz Mahmud Hüdayi Tekkesi), 1782/1197 Hicret’te vefat ettiğinde cenaze namazını kılmayı reddettiği kaydedildi. Haşim Baba’nın mezar taşı modern zamanlarda yeniden inşa edilmiştir ve üzerinde kısmen şöyle yazan bir kaside kazınmıştır:
“Ey Dost! İşte, derman arayanların kurtuluşu, Kâinatın Mihveri, Fakirlerin Hizmetkarı, Saray Ashabı, Elçinin soyundan ve Ehl-i Beyt’in kıymetli şeyhi Latif (Bektaşi Tarikatı’nın bir lakapı). , Hazret-i Seyyid Haşim Baba.”
Ruh-u revan-i şad-i handan olsun! Allah onun ruhuna huzur ve mutluluk versin!
Eserleri. 1. Divan. 1252 (1836) yılında yanlışlarla dolu olarak basılan divanın çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları vardır (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3517, Hüsrev Paşa, nr. 568; İÜ Ktp., TY, nr. 333, 3518; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. 393). İslâm Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nde kayıtlı (nr. 24.351) fotokopi nüshanın başında Vâridât da bulunmaktadır. Şiirlerin mürettep divanlardan farklı biçimde sıralandığı bu nüshada üç na‘t, dört mersiye, yirmi kaside, bir tevhid, bir methiye, üç muhammes, bir müseddes, bir müseddes münâcât, bir tahmîs, 126 gazel, bir tarih, on kıta, otuz müfred yer almaktadır (divanın diğer nüshaları için bk. TYDK, III, 843-849).
2. Vâridât. Melâmete dair bazı risâleleriyle çeşitli zamanlarda kendisine vâki olan tecellîleri anlattığı, cefr ilmi ve ebced hesabıyla geleceğe ait birtakım bilgiler verdiği mensur bir eserdir (İÜ Ktp., TY, nr. 3518; Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3299, 3345, 3910/1). Eserin çoğu nüshaları divan ile birlikte Vâridât-ı Mensûre ve Divan adı altında istinsah edilmiştir (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 363).
3. Ankā-yı Meşrik. İbnü’l-Arabî’ye ilgi duyan Hâşim Baba, onun ʿAnḳāʾü muġrib (şaşırtan anka) adlı eserini “Ankā-yı Mağrib” (batının ankası) şeklinde değerlendirip ona nazîre olarak bu eseri yazmıştır. Hâşim Baba, kitabında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin meczup olduğunu ileri sürerek Mevlevîler’i kızdırmıştır. Ayrıca Hacı Bektâş-ı Velî’den çok sık bahsetmesi de dikkat çekicidir. Eserin çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları vardır (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3094, Hâşim Paşa, nr. 60; İÜ Ktp., TY, nr. 816, 3833; Yapı Kredi Bankası Ktp., nr. 230).
4. Devriyye-i Ferşiyye. Niyâzî-i Mısrî’nin “Devriyye-i Arşiyye”sine zeyil olarak yazılmış olup doksan dört beyittir. “Lisânü’l-gayb” diye de anılan manzumenin Süleymaniye Kütüphanesi’nde nüshaları bulunmaktadır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3910/31; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2089/7).
Hâşim Baba’nın bunlardan başka çeşitli mecmualarda değişik isimlerle kayıtlı manzumelerine de rastlanmaktadır.
Araştıran :
Mehmet Özgür Ersan
Abdal Yesari
BİBLİYOGRAFYA
Hâşim Baba, Vâridât-ı Mensûre ve Divan, İSAM Ktp., nr. 24.351 (fotokopi nüsha).
Fatîn, Tezkire, s. 50-53.
İsmet, Tekmiletü’ş-Şekāik, s. 477, 483, 484, 485, 486, 516.
Harîrîzâde, Tibyân, I, 244.
Bandırmalızâde Ahmed Münib Efendi, Mir’âtü’t-turuk, İstanbul 1306, s. 45-47.
Sicill-i Osmânî, IV, 624.
Osmanlı Müellifleri, I, 62-63, 189-191.
Hüseyin Vassâf, Sefîne, III, 65-68.
Abdülbaki [Gölpınarlı], Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul 1931, s. 97.
a.mlf., Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 300-301.
Ergun, Antoloji, s. 409.
Vasfi Mâhir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara 1968, s. 440-442.
TYDK, III, 843-849.
Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 344.
H. Kâmil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarîkatı, İstanbul 1982, s. 242-243, 277.
Cemaleddin Server Revnakoğlu, “Mi’râciye”, Yeni Tarih Dünyası, II/19-20, İstanbul 1954, s. 167.
A. Bilgin Turnalı – Esin Yücel Turnalı, “Celvetîlik ile Bektâşîliği Birleştiren İlgi Çekici Bir Dal: Hâşimiyye Kolu ve Üsküdar’da Bandırmalı Tekkesi”, TDA, sy. 66 (1990), s. 111-120.
Abdullah Uçman, “Devriyyeler Üzerine Rıza Tevfik’in Yayımlanmamış Bir Makalesi”, MÜTAD, sy. 7 (1993), s. 537-564.
“Hâşim Baba”, TDEA, IV, 139.
Ekrem Işın, “Hâşim Efendi Tekkesi”, DBİst.A, IV, 15-16.
M. Baha Tanman – H. Kâmil Yılmaz, “Bandırmalızâde Tekkesi”, DİA, V, 54-55.
Mustafa Uzun, “Devriyye”, a.e., IX, 252.
KAYNAKÇA
Aydemir,Y. (2005). Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Melâmîlik Görüşü. II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. İstanbul: Üsküdar Belediyesi. s. 114-130. Hâşim Baba (1166/1752). Vâridât-ı Mensûre ve Dîvân-ı Manzûme, Milli Kütüphane, 06 Mil Yz. FB 170.Cebecioğlu, E. (2004). Tasavvuf terimleri ve deyimleri sözlüğü. İstanbul: Anka Yay. Devellioğlu, F. (2007). Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik lügat. Ankara: Aydın Kit Yay. Ergün, A. (2000). Hâşim Baba Dîvânı üzerine bir inceleme. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi. Gölpınarlı, A. (1992). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Gri Yay. Kayacan, M. (2002). Hâşim Baba ve Divanı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi. Mehmed Süreyya (1996). Sicill-i Osmânî, C. II, Haz. Nuri Akbayar. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri C. I. İstanbul: Matbaa-i Amire. Öz, B. (1997). Bektaşilik Nedir? İstanbul: Der Yay. Soyyer, A. Y. (2005). Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Anka-i Maşrık’ı. II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. İstanbul: Üsküdar Belediyesi. II, 108-113. Temizkan, M. (2005). Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Fikrî Kimliği Üzerine Bir İnceleme. II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. İstanbul: Üsküdar Belediyesi. II, 100-107. Uludağ, S. (2002). Tasavvuf terimleri sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayınları. Yalçınkaya, M. A. (2008). Bandırmalızâde Hâşim Baba Dîvânı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa: Uludağ Üniversitesi. Yılmaz, H. K. (1997) “Hâşim Baba”. İslam Ansiklopedisi XVI, İstanbul: TDV Yay. 406407.
Bir yazı görseli olabilir

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir