İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Alevilikte Melekler : Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Azazil

Melek kelimesi (çoğulu melâike) Ugaritçe, Habeşçe, İbrânîce ve Arapça gibi Sâmî dillerde bulunan “göndermek” anlamındaki “lʾek” kökünden olup “haberci, elçi; güçlü kuvvetli, tasarrufta bulunan, yöneten” mânalarına gelmektedir. Kelime Grekçe’ye aggelos (angelos), Latince’ye angelus, nuncius (elçi) ve legatus (mesajcı), Batı dillerine ange (Fr.), angel (İng.) ve engel (Alm.) şeklinde geçmiştir. İbrânîce mal‘ahın (mal‘akh) Sanskritçe’deki karşılığı angiras (ilâhî ruh), Pers dilindeki karşılığı angarostur (postacı, haberci) (Vacant, “Ange”, , I/I, s. 576; Şuşan, I, 795; Davidson, s. 21).

 

Alevilik, İslam’ın bir mezhebi olarak kabul edilen, ancak bazı farklı inanç ve uygulamalara sahip olan bir dini harekettir. ¹

Metinde bahsedilen beş baş melek, Alevi kozmogonisinde önemli bir rol oynarlar. Bunlar Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Azazil’dir. ² Azazil, Allah’ın Muhammed ve Ali’nin nuruna secde etmesini reddettiği için şeytan oldu. ³ Cebrail ise Allah’ın kendisine kim olduğunu sorduğunda, önce kibirli bir cevap verdiği, sonra ise Ali’nin sırrını öğrendikten sonra tevbe ettiği için Allah’ın rahmetine kavuştu. ⁴

Bu hikayeler, Alevilerin Muhammed ve Ali’ye olan sevgi ve saygısını, aynı zamanda şeytanın kibrini ve Allah’ın adaletini vurgular. Aleviler, Muhammed ve Ali’nin nurunu, kendilerinin de bir parçası olduğu bir ışık zinciri olarak görürler.

Beş baş melek, İslam inancında Allah’ın emirlerini yerine getirmekle görevli olan nurdan yaratılmış varlıklardır. Bunlar Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Azazil’dir. ¹²

Cebrail, vahiy meleği olarak bilinir. Peygamberlere Allah’ın sözlerini ulaştırır. Meleklerin en üstünü ve en güçlüsüdür. ¹²

Mikail, rızık ve yağmur meleği olarak bilinir. Doğa olaylarını idare eder. Bitkilerin yeşermesi ve meyvelerin oluşması için çalışır. ¹²

Azrail, ölüm meleği olarak bilinir. Allah’ın izniyle canlıların ruhlarını alır. Kıyamet gününde tüm varlıkların canını alacak ve en son kendisinin de canını verecektir. ¹²

İsrafil, Sur meleği olarak bilinir. Kıyamet gününde Sur’a üfleyecek ve dünya hayatını bitirecektir. İkinci kez üflediğinde ise yeniden dirilme başlayacaktır. ¹²

Azazil, şeytan olarak bilinir. Allah’ın emrine karşı gelerek Muhammed ve Ali’nin nuruna secde etmeyi reddettiği için lanetlendi. Kibrinden dolayı karanlığa düştü ve insanları saptırmaya çalıştı. ¹²

Alevilikte melekler, Allah’ın emirlerini yerine getiren nurdan yaratılmış varlıklar olarak görülür. Aleviler, Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Azazil olmak üzere beş büyük meleği tanır. ¹²

Aleviler, Cebrail’in Allah’ın kendisine kim olduğunu sorduğunda, önce kibirli bir cevap verdiği, sonra ise Ali’nin sırrını öğrendikten sonra tevbe ettiği için Allah’ın rahmetine kavuştuğuna inanır. ²³

Aleviler, Azazil’in Allah’ın Muhammed ve Ali’nin nuruna secde etmesini reddettiği için şeytan olduğuna ve insanları saptırmaya çalıştığını kabul eder. ¹²

Aleviler, Mikail’in rızık ve yağmur meleği, Azrail’in ölüm meleği, İsrafil’in Sur meleği olduğunu ve bunların kıyamet gününde önemli rolleri olacağını kabul eder. ¹

Aleviler, meleklerin Allah’ın izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebildiğini, gözle görünmediklerini, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli olduklarını, kanatlarının derecelerini gösterdiğini ve pek çok melekten sadece bir kısmı olduğunu kabul eder. ¹

Politeist dinlerdeki büyük tanrıların daha aşağı seviyedeki bu varlıkları elçi, görevli ve haberci olarak kullandığına da inanılıyordu. Semâvî elçi kavramının menşei Yakındoğu’nun en eski putperest dinlerine kadar gitmektedir. Meselâ Mezopotamyalı ve Hititli her büyük ilâh, derece itibariyle kendisinden daha aşağıda bulunan bazı elçilere (sukkallu) ve taht taşıyıcılarına (guzallu) sahipti. Bir kısım Hitit metinlerine göre ana tanrıçanın emrinde elçilik yapan iyilik ve kötülük melekleri bulunmaktaydı (, I, 129-130). Yahudilik’te Rabbin meleği elçilik görevini ifa etmekte, Hıristiyanlık’ta ve İslâm’da melekler Meryem’e Îsâ’yı müjdelemekte ve İslâm’da ilâhî vahiy melek aracılığı ile peygambere iletilmektedir. Meleklerin bir diğer vasfı koruyuculuk görevidir. Onların herkesi koruyup kollaması, çocukları gözetmesi, insanın mutlu olmasına yardımcı olması söz konusudur. Sumerler Lamma (Udug) adı verilen ve insanları koruyan bir varlığa inanıyorlardı.

Bâbil dininde hem melekler hem cinler vardır. Bâbil’de ve Asur’da tanrılarla insanlar arasında sürekli bir ilişki kurulmaktadır. Her ferdin kendisine ait, biri önden, diğeri arkadan yürüyen veya biri sağında, diğeri solunda olan iki koruyucu meleği bulunur. Şedu ve Lamassu denilen, kanatlı boğa şeklinde tasvir edilen, sarayların ve mâbedlerin girişlerinde bekçilik yapan cine benzer varlıklar mevcuttur (Finet, s. 37-49). Sumer çağında da bu tür varlıklar iyi ve kötü cinler olarak bir ayırıma tâbi tutulmuş, birincilerin insanları koruduğuna, ikincilerin insanlara kötülük yaptığına inanılmıştır. Kötü cinler diye bilinen bu ruhanî varlıklar daha sonra kötü melekler veya şeytanlar olarak kabul edilmiştir. Mâna itibariyle cin, melek ve şeytanın her üçünü de kapsayan bu varlıklar yedi gruba ayrılmıştır. Ayrıca Lilû, Lilîtu ve Ardat Lili isimleriyle belirtilen üçlü bir grup daha vardır ki bütün bunlar Bâbil, Asur ve Sumer dinlerinde mevcut olan, görevleriyle tanıtılmaya çalışılan, cin, melek veya şeytan diye yorumlanan görünmez varlıklardır (Dhorme, s. 46-47, 266-277). Semavî olayların mitolojiyle yorumlandığı en eski çağlarda bereketli yağmur getiren bulutların insan muhayyilesinde yağmur/rahmet meleği şeklinde “iyi anzu/anka”, felâket getiren fırtına bulutlarının da “kötü anzu/anka” motiflerini doğurduğu, Sumer menşeli bu efsanenin en az beş bin yıllık bir zaman dilimi içinde bütün Ön Asya’ya ve İran üzerinden Orta Asya’ya, Güney Sibirya’ya ve Hindistan’a kadar çok geniş bir bölgeye yayılıp günümüze kadar yaşadığı belirtilmektedir (Erdem, VIII [1990], s. 79).

Zerdüştîlik’teki en eski Zend-Avesta metinlerinde Ahura Mazda’nın yanında Ameşa Spenta (kutsal ölümsüzler) denilen altı başmeleğin bulunduğu belirtilmektedir. Bunlar Vohu Mânâh (iyi düşünce), Aşa Vahişta (en iyi hakikat), Spenta Armaiti (itaat), Khşatra Vairya (arzu edilen egemenlik), Haurvatat (mükemmeliyet, bütünlük ya da sağlıklı olmak) ve Ameretat’tır (ölümsüzlük). Meleklerin tabiat olaylarını kontrol eden ruhlarla aynı sayılması Zerdüştîlik’te “Fravaşi” (koruyucu ruh) ve “Yazata” kavramlarıyla tam olarak uyuşmaktadır. Meleklerin, insanlara şefaatçi olması ve onları kötülüklerden uzaklaştırması fikri Avesta’da mevcuttur. Ahura Mazda, meleklerden oluşan ordusuyla Angra Mainyu’ya ve onun şeytanlardan (deva) oluşan ordusuna karşı savaş halindedir. Gökte Tanrı ve melekleri, yeryüzünde insanlar, yerin altında şeytan ve taraftarları bulunmaktadır. Meleklerin temel görevi Tanrı ile insan arasındaki mesafeyi birleştirmek, ilâhî planı, irade ve kanunu bildirmektir. Avesta’da Angra Mainyu kötü, Spenta Mainyu ise iyi ruh rolündedir (Christensen, s. 29; , I, 134; , I, 283).

Hinduizm, Budizm, Konfüçyüsçülük, Jainizm gibi dinlerde insana vahiy getiren meleklerden ziyade kötülük simgesi varlıklara inanç yaygındır. Hint dinlerinde semada ikamet eden ve ölümlülere görünmeyen “deva”lar ve “asura” adı verilen kötü güçler vardır. Hintliler’in varlıklar hakkındaki sınıflama ve açıklamalarının karışıklığından ve düzensizliğinden yakınan Bîrûnî deva denilen melekler, bunların bulunduğu yerler ve bunlarla ilgili diğer varlıklar hakkında bilgi verdikten sonra meleklerin başkanının Mahadeva olduğunu, deva isminin ondan geldiğini, Hintliler’e göre 330 milyon melek bulunduğunu ifade etmektedir. Hintliler’in melekler için yeme, içme, ölüm ve diğer beşerî halleri câiz gördüklerini, onların bu dereceye ilimle değil ibadetle varmış olduklarına inandıklarını belirtmektedir (Tümer, s. 161).

Eski Ahid’de bu varlıklar için “mal‘ah” kelimesinin dışında “ilâhî varlıklar” anlamında Allah oğulları (Tekvîn, 6/2,4; Eyub, 1/6; 2/1; Mezmur, 82/6; 89/6), Allah’ın veya göklerin yahut yüksekte olanların ordusu (Tekvîn, 32/1-2; I. Krallar, 22/19; İşaya, 24/21), mukaddesler (Eyub, 5/1; Mezmur, 89/5; Zekarya 14/5; Daniel, 8/13), kudretliler (Mezmur 78/25), ilâhlar (Mezmur, 82/1, 6; 97/7) ve kullar (Eyub, 4/18) tabirleri de kullanılmaktadır. İbn Meymûn, Eski Ahid metinlerinde geçen ilâhların Allah’ı, rablerin rabbi (Tesniye, 10/17), göklerin Allah’ı (Ezra, 7/23; Nehemya, 1/4-5) ifadelerindeki ilâh, rab ve gök kelimelerinin de “melek” mânasında kullanıldığını belirtmektedir. Çok defa melek yerine “adam” kelimesi de geçmektedir. Tekvîn’deki kıssada (32/24-25) Ya‘kūb ile güreşen kişi Hoşea’da (12/5) “malakh” diye anılmaktadır. Diğer taraftan Eski Ahid’de Gabriel ve Mihael gibi melekler ismen zikredilmekte, Kerubim ve Serafim gibi kanatlı varlıklardan, melek gruplarından söz edilmektedir.

Hıristiyanlık’taki melek inancı büyük oranda Yahudilik’tekine benzemekte, bu inancın kaynağını Kitâb-ı Mukaddes metinleri ve kilise geleneği oluşturmaktadır. Yeni Ahid’de iyi ve kötü melek ayırımı yapılmakta (Matta, 25/41; Vahiy, 12/7), iyi meleklerin semada ikamet edip Allah’ı tesbih ettikleri ve O’nun huzurunda bulundukları, O’nun ordusunu meydana getirdikleri, oradan yeryüzüne indikleri belirtilmektedir (Matta, 18/10; Luka, 1/19). Sınırlı bilgiye sahip olan melekler Tanrı’nın emirlerini insana iletmekte, insana muhafızlık yapmakta, onun kurtuluşunu istemektedirler. Onlar aynı zamanda cezalandırma aracıdır. Rüyada veya uyanıkken insan sûretinde görünmektedirler. Kendi aralarında sınıflanma mevcuttur. Başmelek Mikael’in yanında (Selânikliler’e Birinci Mektup, 4/16; Yahuda’nın Mektubu, 9) tahtlar, hâkimiyetler, riyâsetler ve hükümetler olarak adlandırılan gruplar (Koloseliler’e Mektup, 1/15-16; İbrânîler’e Mektup, 9/5; Efesoslular’a Mektup, 1/21), ayrıca Abaddon denilen cehennem meleği ve tabiat olaylarını sevk ve idare eden melekler vardır (Vahiy, 7/1; 9/11). Hıristiyanlık’taki meleklerle ilgili doktrin, temel hedefi Mesîh’in meleklerden, Mesîh’in tesis ettiği yeni şeriatın da Mûsâ şeriatından daha üstün olduğunu ispatlamak olan Pavlus tarafından geliştirilmiştir. Kilise babaları meleklerden çok az bahsetmektedir.

Meleklerin duman ve ateşten yaratıldığı belirtilmekte, yaratılış zamanı ise Eski Ahid’deki “altı gün” anlayışı içerisinde değerlendirilmektedir. Bu anlayışa dayanarak kilise babaları arasında meleklerin yaratılışının dünyanın yaratılışından önce veya aynı anda ya da daha sonra olduğu yönünde görüş ayrılığı vardır (Bartmanne, s. 291). Augustinus varlıklar içerisinde ilk yaratılanların melekler olduğunu, Gennade yerin, göğün ve suların yaratılışında Tanrı’nın meleklerin yardımına başvurduğunu söylemektedir (, I, 1193).

İnciller’de meleklerin sık sık belirli şekiller altında görünmeleri kendilerine bir beden atfedilmesine sebep olmuştur. Ancak meleklerin insanlara benzer bir bedenlerinin olmadığı kabul edilir. Eski Ahid’de mevcut, “Allah oğulları” diye nitelenen meleklerin insan kızlarıyla evlendikleri (Tekvîn, 6/2), meleklerin ateş veya rüzgârdan yaratıldığı (Mezmur, 104/4) yönündeki ifadeler sebebiyle onların tamamıyla ruhanî olup olmadıkları tartışılmıştır. Bazı kilise babalarının aksine genel olarak meleklerin cinsiyetinin bulunmadığına inanılır. Hangi yolla çoğaldıkları konusunda ise bir bilgi yoktur. İnciller’de meleklerin ölümsüz olduğuna (Luka, 20/36), imtihana tâbi tutulduklarına (Matta, 25/41; II. Petrus, 2/4; Yahuda, 6), bilgilerinin ve iradelerinin sınırlı olduğuna (Matta, 24/36; Markos, 13/31-32), kendilerine ibadet edilmemesi gerektiğine (Koloseliler’e Mektup, 2/18), Îsâ’dan aşağı (Efesliler’e Mektup, 1/22-23), insandan üstün bulunduklarına (İbrânîler’e Mektup, 2/7), farklı şekillerde görülebildiklerine ve kanatlı olarak zikredilmelerinin mecazi olup bununla Tanrı’nın emirlerini çok çabuk yerine getirmelerinin kastedildiğine (Yuhanna Vahyi, 14/6-8) dair bilgiler vardır.

İslâm İnancında Melek. “Farklı sûretlere girebilen ve duyularla algılanamayan nûrânî varlıklar” şeklinde tarif edilen melek (, “mlk” md.), Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/285; en-Nisâ 4/136) ve tevâtür derecesine ulaşan hadislerde (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1) inanç esasları arasında sayılmaktadır. Naslarda meleklerin hem özellik ve yetenekleri hem de görevleri hakkında bilgi verilmiştir. İnsanlar ve cinlerden farklı olarak nurdan yaratıldıkları nakledilen meleklerin (, VI, 168; Müslim, “Zühd”, 60) Âdem’in yaratılışından önce mevcut bulundukları ve Allah’ın hitabına mazhar olup bizzat O’nunla konuştukları anlaşılmaktadır (el-Bakara 2/30-34; el-Hicr 15/28-29). Ayrıca meleklerin yiyip içmedikleri (Hûd 11/69-70; ez-Zâriyât 51/24-28), görevleri icabı iri cüsseli ve güçlü olabildikleri (en-Necm 53/5; et-Tahrîm 66/6; et-Tekvîr 81/20) belirtilmiş, bu güçlerini temsil eden ellere (el-En‘âm 6/93) ve birden fazla kanada (Fâtır 35/1) sahip bulundukları bildirilmiştir. Âyette geçen “cenâh” (çoğulu ecniha) kelimesi “uçan yaratıklar için kanat” anlamına geldiği gibi “taraf, yan, el” ve mecazi olarak “kudret” mânalarına da alınabilir. Ancak meleklere nisbet edildiğinde bu kelimenin mahiyetini ve niteliğini kesin olarak bilmek mümkün değildir. Kur’an’da ayrıca müşriklerin meleklere dişilik izâfe edişleri ve Allah’ın kızları oldukları yolundaki iddiaları reddedilmiş (es-Sâffât 37/149-150; ez-Zuhruf 43/19), akaid literatüründe de onlarda cinsiyet olgusu ve ayırımının bulunmadığı vurgulanmıştır.

Meleklerin yaptığı işler arasında diğer tabiat varlıklarıyla birlikte sürekli Allah’ı yüceltme (el-A‘râf 7/206; er-Ra‘d 13/13; el-Enbiyâ 21/20), O’na secde etme, emirlerine âmâde olup onları yerine getirme (en-Nahl 16/49-50; et-Tahrîm 66/6), Peygamber’e salât ve selâm getirme (el-Ahzâb 33/56), müminler için dua ve istiğfarda bulunma (el-Mü’min 40/7-9; eş-Şûrâ 42/5) gibi davranışlar sayılmaktadır. Kur’an’da sıkça rastlanan bu genel tasvirlerin yanında bazı meleklerin isim veya görevlerine de yer verilir. Bunların başında kendi adıyla üç defa zikredilen (el-Bakara 2/97, 98; et-Tahrîm 66/4) ve çeşitli âyetlerde “ruh” ve “resul” gibi sıfatlarla anılan, peygamberlere vahiy getirmekle görevli melek gelir (bk. CEBRÂİL). Bir âyette geçen (el-Bakara 2/98) Mîkâîl (Mîkâl) hadislerde rızık ve rahmet meleği olarak tasvir edilmiştir (bk. MÎKÂİL). Eceli gelenlerin ruhunu kabzeden meleğe âyetlerde genelde çoğul sîgasıyla yer verilmiş (en-Nisâ 4/97; el-En‘âm 6/61, 93; el-Enfâl 8/50; Muhammed 47/27), bir yerde de “melekü’l-mevt” şeklinde (es-Secde 32/11) atıfta bulunulmuştur. Yaygın olarak bilinen Azrâil ismine ise sadece bazı zayıf hadislerde rastlanmaktadır (bk. AZRÂİL). Kur’ân-ı Kerîm’de kıyametin kopması ve âhiret hayatının başlaması sırasında sûra üflenme hadisesinden (en-Neml 27/87; ez-Zümer 39/68) ve yeniden dirilişi haber veren bir çağırıcıdan (Kāf 50/41; el-Kamer 54/6) söz edildiği halde bu işle görevli meleğin adı anılmamış, ancak hadislerde söz konusu duyuruyu yapacak olan İsrâfil’in adı büyük melekler arasında sayılmıştır (Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 200; ayrıca bk. İSRÂFİL). Bu dört büyük meleğin dışında Kur’an’da “el-melâiketü’l-mukarrebûn” diye geçen (en-Nisâ 4/172) ulûhiyyet makamına yakın melekler vardır. Arşı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar da (ez-Zümer 39/75; el-Mü’min 40/7; el-Hâkka 69/17) mukarrebîn meleklerine dahildir. Öte yandan insanların söz ve davranışlarını kaydeden ve Kur’an’da “değerli kâtipler” şeklinde nitelenen yazıcı melekler (ez-Zuhruf 43/80; Kāf 50/17-18; el-İnfitâr 82/11), ayrıca “muakkibât” (takipçiler) (er-Ra‘d 13/10-11), “rakîbün atîd” (her an hazır gözetleyiciler) (Kāf 50/18) ve “hafaza” (koruyucular) (el-En‘âm 6/61) melekleri de mevcuttur (bk. KİRÂMEN KÂTİBÎN). Kabirde sorgu yapan ve Münker-Nekir adlarıyla bilinen iki melek ise yalnızca hadislerde geçmektedir (Tirmizî, “Cenâʾiz”, 70; ayrıca bk. MÜNKER ve NEKİR). Âhirette müminleri selâmlayarak karşılayacak cennet bekçilerine (er-Ra‘d 13/23-24; el-Enbiyâ 21/103; ez-Zümer 39/73), cehennemlikleri tahkir edip korkutan ve on dokuz grup oldukları açıklanan görevlilere (ez-Zümer 39/71-72; et-Tahrîm 66/6; el-Müddessir 74/30-31) genel olarak “hâzin” (çoğulu hazene) adı verilmiştir. Cehennem bekçilerini temsil eden melek bir âyette Mâlik (ez-Zuhruf 43/77), cennet meleği ise hadislerde Rıdvân (Süyûtî, s. 67) ismiyle geçer. Cehennem görevlileri ayrıca “zebâni” olarak da adlandırılmıştır (el-Alak 96/18).

¹: [Alevilik](^1^)
²: [Alevilikte Yaratılış Mitoloji 2| Cebrail Ve 3 Büyük Meleğin Yaratılışı](^2^)
³: [Alevi Kozmogonisi](^3^)
: [Melek İsimleri – Bilinen Tüm Melekler Ve Görevleri]

Kaynaklar:
(1) Alevilik – Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik.
(2) Alevilikte Yaratılış Mitoloji 2| Cebrail Ve 3 Büyük … – FrmTR. https://www.frmtr.com/alevi-kulturu/4742125-alevilikte-yaratilis-mitoloji-2-cebrail-ve-3-buyuk-melegin-yaratilisi.html.
(3) Melek İsimleri – Bilinen Tüm Melekler Ve Görevleri – Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/aile/melek-isimleri-bilinen-tum-melekler-ve-gorevleri-41927616.
(4) Alevilik – Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik.
(5) Alevilikte Yaratılış Mitoloji 2| Cebrail Ve 3 Büyük … – FrmTR. https://www.frmtr.com/alevi-kulturu/4742125-alevilikte-yaratilis-mitoloji-2-cebrail-ve-3-buyuk-melegin-yaratilisi.html.
(6) Melek İsimleri – Bilinen Tüm Melekler Ve Görevleri – Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/aile/melek-isimleri-bilinen-tum-melekler-ve-gorevleri-41927616.

A. Vacant, “Ange”, , I/I, s. 576-590.

a.mlf., “Ange”, , I, 1193.

E. Dhorme, Les religions des Babylonie et d’Assyrie, Paris 1936, s. 46-47, 266-277.

A. Christensen, L’Iran sous les Sassanides, Copenhague 1936, s. 29.

B. Bartmanne, Précis de théologie dogmatique, Mulhouse 1938, s. 291.

J. Danielou, Les anges et leur missions, Paris 1951.

P. Auvray – A. Molien, “Ange”, , I, 538-546.

Abraham E. Şuşan, Milon Hadeş, Kudüs 1962, I, 795.

A. Jeffery, “Angels”, Dictionary of the Bible, Edinburgh 1963, s. 32-33.

T. H. Gaster, “Angel”, , I, 128-134.

G. Davidson, A Dictionary of Angels, London 1968, s. 20-21.

S. G. F. Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London 1970, s. 79-80.

G. van der Leeuw, La Religion, Paris 1970, s. 137-142.

Ahmed Abdülvehhâb, el-Vaḥy ve’l-melâʾike fi’l-Yehûdiyye ve’l-Mesîḥiyye ve’l-İslâm, Kahire 1399/1979.

Günay Tümer, Bîrûnî’ye Göre Dinler ve İslâm Dîni, Ankara 1986, s. 161.

A. Finet, “Les anges gardiens du babylonien”, Anges et démons, Louvain-La-Neuve 1989, s. 37-52.

J. Lagerwey, “Envoyés et démons dans le taoïsme”, a.e., s. 71-72.

Ali Erbaş, İlâhî Dinlerde Melek İnancı, İstanbul 1998.

Sargon Erdem, “Çifte Başlı Kartal ve Anka Üzerine”, , sy. 8 (1990), s. 72-80.

J. Michl, “Angels”, New Catholic Encyclopedia, Washington 1967, I, 506-514.

B. J. Bamberger v.dğr., “Angels and Angelology”, , I, 956-977.

A. Coudert, “Angels”, , I, 282-286.

, “mlk” md.

, “mlk” md.

a.mlf., Şerḥu’l-Mevâḳıf, Kahire 1325, VIII, 281-288.

, II, 1337-1338.

, VI, 168.

Buhârî, “Îmân”, 37, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 7, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 15.

Müslim, “Îmân”, 1, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 200, 242, “Zühd”, 60.

Tirmizî, “Cenâʾiz”, 70.

, s. 439-440.

, I, 302-316.

Abdülkāhir el-Bağdâdî, Uṣûlü’d-dîn, İstanbul 1346, s. 166-167.

Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî, Uṣûlü’d-dîn (nşr. H. P. Linss), Kahire 1383/1963, s. 199-204.

Zemahşerî, el-Keşşâf, Beyrut 1399/1979, II, 458-459.

, II, 159-174.

a.mlf., Kitâbü’l-Erbaʿîn (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Kahire 1406/1986, s. 177-198.

a.mlf., el-Muḥaṣṣal (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Kahire, ts. (Mektebetü’l-külliyeti’l-Ezheriyye), s. 221-222.

Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teʾvîl, Beyrut 1408/1988, I, 49-53.

İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, İstanbul 1986, I, 69-78, 129-133.

Teftâzânî, Şerḥu’l-Maḳāṣıd (nşr. Abdurrahman Umeyre), Beyrut 1409/1989, V, 62-72.

a.mlf., Şerḥu’l-ʿAḳāʾid, İstanbul 1313, s. 172-173.

Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerḥu’l-Mevâḳıf (nşr. M. Bedreddin en-Na‘sânî), Kahire 1325/1907, VIII, 281-288.

İbnü’l-Murtazâ, el-Ḳalâʾid fî taṣḥîḥi’l-ʿaḳāʾid (nşr. Albert Nasrî Nâdir), Beyrut 1985, s. 118.

Süyûtî, el-Ḥabâʾik fî aḫbâri’l-melâʾik (nşr. Ebû Hâcer Muhammed Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1405/1985.

, I, 459, 896.

, I, 301-317.

Süleyman Ateş, İnsan ve İnsanüstü: Ruh, Melek, Cin, İnsan, İstanbul 1985, s. 20-31.

M. Hüseyin et-Tabâtabâî, el-Maḫlûḳātü’l-ḫafiyye fi’l-Ḳurʾân, Beyrut 1415/1995, s. 5-36.

Toufic Fahd, Etudes d’histoire et de civilisation islamiques, İstanbul 1997, I, 169-214.

L. Gardet, “Les anges en Islam”, Studia missionalia, XXI, Roma 1972, s. 207-227.

Fehmi Jadaane, “La place des anges dans la théologie cosmique musulmane”, , XLI (1975), s. 23-61.

D. B. Macdonald –W. Madelung, “Malāʾika”, , VI, 216-219.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir