Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar kıldım ben özüme
Ali göründü gözüme
Aleviler ve Bektaşiler tarafından bıyığa verilen önem Hurufi açıdan Hak İnsan yüzünde gizlidirden gelmektedir.
Mî nümâyed cemâl-i o her dem
Ki ber âyed bi-sûret-i Havvâ
Ki der âyed be kisvet-i Âdem
Her bir aynada O’nun cemâli her dem başka yüz gösterir. Bâzen sûret-i Havvâ’da bâzen kisve-i Âdem’de zâhir olur.
İnsan-ı Kamil yani Olgun İnsan Hakka ulaşmış İnsan yüzündeki Nurdan belli olur.
Halk içre bir âyineyem herkes bakar bir ân görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşî ger yamân görür
[Niyâzî Mısrî]
Âdem âlemin aynasıdır; aynaya bakan kimse kendini görür. Kendi güzel ise ayna güzelliğini gösterir câhil ise cehâletini gösterir. Bir kusur varsa kusur görendedir, aynada değil!
Allah kelimesi hem görünmeyen şeylere (Ma’dumât) hem görünen şeylere (Meş’hûdât) şâmildir. Muhammed de imkân “Mim” i ile mükevvenattır yani bütün varlık Muhammed’dir.
Alî ise kendi nisbetlerinin en ulvîsi demektir. O, hem ismi bakımından Alî oldu hem de cisim bakımından ve ruh bakımından da o ulvîyeti haiz oldu demektir. Ulvîlikten maksat da cehaletten sıyrılıp sırf hakikat, sırf nur olmaktır.
İşte (Allah, Muhammed, Alî) teslîsi insânlığın son noktasıdır. Allah, Muhammed’de tam olarak tecellî etmiştir ve ondan sonra hiç kimsede bu tecellînin zuhuru tam olamaz. Ve işte bu sebeptendir ki (Muhammed’den sonra artık Peygamber gelmeyecek) denmiştir. Asılda, zâten ne Muhammed ne Alî vardır; bu ikisinde tecellî eden Allah’tır
Bu bağlamda “Ali” Adının, insan yüzünde belire bilmesi için, bıyığın varlığına ihtiyaç vardır.
Bu nasıl oluyor derseniz Hurufiler’e göre kaşların yayı “ayn”ı, Burun çizgisi “lam”ı ve Bıyığın eğimi “ya”yı çizer ve böylece insan yüzünde, hem sağdan hem soldan “ALİ” adı okunur. Bıyığın “ya”yı çizmesi için bıyıkların bir miktar yukarıya doğru kıvrılması yay gibi ye harfini simgelemesi gerekmektedir.
Ahadiyetin “Elif”i yedi noktadan teşekkül etmiştir.
İki “Lâm”ın birisinin Muhammed’e diğerinin de Alî’ye işaret olması şudur: çünkü Hakk ikisinde tam tecellî etmiştir. Zâhir ma’nâda Muhammed’e “Nebî”, Alî’ye de “Velî” dendi. Bu ikisi zâhir ve bâtının birliğine delâlet eder. Çünkü Nübüvvetsiz Velâyet ve Velâyetsiz Nübüvvet olmaz. Her ikisi de zâtın gerekliliğindendir.
“Mim”i şükrandan murad da zâhir ma’nâda şükretmek, bâtın ma’nâda da kendi zâtına, madde-i aşk vasıtasıyla vasıl olmaktır. Zâten, farka gelmekten murad kendi kendini sevmektir.
Ahad (A,H,D) kelimesindeki “Elif”, dâimî olan tecellî; “H,D” ise o tecellî ile zuhura gelen kesrettir. Zâten, “H,D” ki (Had) okunur, hudut ma’nâsınadır.
Kitâb-ı Mübîn demek; kitabın kapalı iken beyana gelmesi, açığa çıkması demektir.
Ahmed kelimesindeki imkân “Mim” i de hem zâhire hem bâtınadır.
“O her gün bir şe’ndedir” âyeti de vâhidiyetten şuunatın zuhuruna işarettir. Asl olan ahad’tır, yani “Elif”tir. Çünkü diğer bütün harfler, yani varlıklar, mevcûdâd “Elif”ten doğmuştur; “Elif” olmazsa diğerleri de olamaz.
Bu yüzden Aleviler ve Bektaşiler de bıyık insan yüzünü tanımlayan önemli bir parçadır.
Nokta-i cem’.
Ma’beddeki o mahrût taş ayni sessiz harfler gibidir, yani okunmak içindir.
Lâhut “Ümm’ül-Kitap”tır. Ceberût da “Kitab-ı Mübîn”dir.
Bektaşîlik felsefesinin yaşama yolu zevk yolu, insânî sevgi yoludur.
İnsân-ı kâmil Alî’dir. Alî, ulvîyyet itibarıyla gelmiştir. Onun cismi sureti o ulvîyetin mezâhirinden başka bir şey değildir.
Kıblemdir cemalın gördüğüm zaman
Yüzüm turabına sürem sultanım
Kaşların lâm elif, ay gibi cemal
Kaldır nikabını görem sultanım
Cemalın görenler salavat verir
Emrin ile cümle kainat yürür
Sana dil uzatan inan ki kurur
Sen haksın dünyada, erem sultanım
Kıblem Muhammed’dir, hak habib allah
Mürşidim Ali’dir, hem keremullah
Birligem bağlıyam Allah eyvallah
Yeter ki sıdkı ile duram sultanım
Davut sulari’yem dilde gezerem
Yağmur ile yağar, yerden sazaram
Hikmetten okuram, sırdan sezerem
Aşk defterin açıp görem sultanım
Ebced hesabı ile Alî “110” eder. Sıfırın önemi yoktur. Dolayısıyla sıfırı atarsak geriye iki tane “1” kalır. Bu iki “1”in biri tekerrürdür. Başka bir deyişle “1”in biri “Zât”, diğeri de onun gölgesidir, yani ayni “1”dir.
Yine, Ebced hesabı ile Muhammed “92” eder. Cevheri adet bakımından “9+2 = 11” eder ki ayni Alî’nin sayısıdır. İşte Ebced hesabı ile görülüyor ki Muhammed ile Alî ikisi birdir ve Peygamberin “Lahmike lâhmî cismüke cismi” sözünden maksat da budur.
Aşk ile
Mehmet Özgür Ersan
Abdal Yesari
İlk yorum yapan siz olun