Alem belayla doldu, toprak Kerbela’yla doldu.”
Kaçarım diye mi başladın işe
Kaçarım nasıl olsa kaçarım
Bu meydan kör değil gör meydanı
Aşk kaçışı önler, aşk kaçışı önler
Dersin aldın
al malımı ver imanım dersin
Anadan babadan gardaştan geçersin
Kaçarsan yardan kelam çıkmaz olur
Yarına çıkmaz nefesin bedbaht olursun
Misafirsin bu aleme misafir değilsin
Dört kapılı kırk odalı yüreğe
Buradasın burada kalmalısın
Hırsı aşmalısın çok menzil dolaşmalısın
Birlik ummanına ulaşmalısın
Şimdi canın nefesin varsa
Daha ne diyeyim sana
Gücün kuvvetin varsa herkesi koruyacak
Kimseyi kırmadan gönüllere girmelisin
Hırsı kelamla hırsı kalemle aşmalısın
Huzur bozan karnına çalışan
Evvel kapı şeriat dolaşan
Tarikat abıyla yunmayan
Kalırmı bu ummanda
Düşer eski yerine kalırsın
İnanmadan inandım deme
Varmadan vardım deme
Menzil uzak yoruldum deme
Ah deme olmaz deme
Hırsı kelamla hırsı kalemle yen
Kimseyi kırma
kimseyi kontrolsüz bırakma,
Huzursuz etme kimseyi
Onu ararsan kendinde
Huzur bozan,
kendinde kontrolden çıkan,
Senden sen olup çıkar O’dur ki
Artık ocağına gelmez evine oturmaz
Bildim deme alırlar
Gördüm deme göstermezler
O yoğunluktan alırlar
Olabilme imkanını alırlar
Dili dumrul olan
Yolu diri olan
ilmi kalem olan
yarını hak olan
Yarını kelam ola
Yarını kalem olan
Diri olan deri kemik olan
Her kim varsa bizimdir
Candır canandır
Han içinde bazı durgun bazı çalkantılı olandır
Başında tacın varsa yarının olur
Başında tacı olmayanın yarını olmaz
Bilirse Hak’tan olan biten
Kelamı Hak olur kendinden değil
Bunu iyi anlayın
Kaçırın yolu
Kaçırın yoğunluğu
Kaçırın tohumu
Kaçırın kervanı
Kaçırın herşeyi
Yolu incitin
Yol incinmesin diyin
Hak nerede Hak nerede
Kumruda arar durur
Ku ku
Hak sende neciz haneye bülbül konar mı
Onu sen kovdum ne ararsın
Beyhude ne kendini yorarsın
Kaçın, kaçırın yolu,
yoğunluğu da kaçırın,
tohumları da kaçırın,
kervanı da kaçırın,
her şeyi kaçırın
canlar and olsun ki
yolun yolu olmak için
tohum olman gerek
Yolun yolu olmak için
Kul olmanız gerek
Her anda kapı açıktır
Her anda o kapıya gelen
Hakta alacağını alır
Gönül sarayını kurar
O kapıya gelipte
Gönlünce Hakka yalvarana
Toprağa tohumlayıp
Yolun turabı olana
Eşiği bekleyip elin açana
Verilmeyen olmuş mu
Bedene girmeyince ilim kalem yazmaz olur kelamı alemlerin ilmi olup
geleyim dersen her anım her an bilişle geleyim dersen merdivenin üç
yüz altmış menzilin alayım dersen yorulup yollarda kalmayayım dersen
hani bunun aşkı derler
Ben ne yapıyorum!?…
Sesleniyorum…
Ses nedir?
Yaşamdır!…
Ses neyi yapar?
İlmi yapar.
Sesin yoğunluğunda ne var?
Tohum var!…
Tohum nedir?
İlimdir!…
Peki ilim ne yapar?
Yüreği taşırır…
Yürek nedir?
Yaşamdır!…
Yaşam nedir?
AŞK’tır!…
Aşka vardığında kanat gerekmez
Yarattığın yaşam sensin sende yansıyan o!
Yaratılan sen
Her an yaşamı tohumlayan sen
Yok oluş değil sende yansıyan biliş buluş keşf
gözü sen, gören alemi
sözü sen, dilde söyleyen
Her anını kuşatan ehat sırrına eren o’dan sana tecelli edene
yaratan ve yaşatan
Deliler divaneler geldik sesleniyoruz
Aşıklar bağrı yanıklar sesleniyoruz
ayrı gayrı yok
canlar o sen sen ben ben O
Sen bende deli,
ben sende deli…
Biz bir tek dili olan
deri kemik olan
insanlığız can da canan olan
ölü öldüğünce ölüdür
ama dirildikçe dillenir…
Biz ölü ve dirildikçe dillenen dirileriz.
Hak Ala dedi
Zaman kapısında
yaşam kapısında
Yarın
Hangisi Ebu Turab
Hangisi kuran!?…
Ene Kuran dedi
Her an…
Hangisi?
Hepsi!…
Sahra ağlar çöl ağlar
sahrada yaşanan an hala yaşanmıyor mu
Ağıtlar duyulmuyor mu
Sussuzluk boğazını takmıyor mu
Binbir donda gelen olan o
Canın yanmıyor
Hepsi ve sahraya inen kelam
Unutma her an Aşura
Kelam olan insan sırrına
Erdin ise gonca gülü derdin ise
Kesilen kolu
Dökülen kırbağı gördün ise
Kesilen baştan akan kanı duyduysan
Ismail’in kapısından
Muhammed’in masmavi göğünden
Aşk-ı aldıysana
Kanadın sevgisine değdiyse
Yüreğine Ehli Beytin sevgisi tohumlanır
Şimdi ne olacak?
birleşmelidir insanlık
bunları iyi bilmelidir
Karanlığı hak edersen
Aydınlığa çıkarsın
“ol” deyince, “olur”
levhi kapıda kalamazsın
bilişlileri bilir susarsın
Tenlerde tohumlanan kibri yakar atarsın
Abdal Yesari’m meclisinde olmak istersen
Şah-ı Şehidan Pir-i Yezadanın kini kibiri olana uğrama
Her bildiğin söyleme her duyduğuna inanma
Her fakirim her turabım diyene kanma
Engin ol engin alıcı kuşun yuvasına konma
Sen kendi aynana bak kimsenin eksiğini sorma
Kurban olacaksan kendi bacağında tutarlar
Boynun kesip koltuğunun altına verir
Dara çekerler şişirip derin yüzerler
Lime lime edip meydana getirmeden
Ocakta yakarlar daha çiğsin daha çiğsin derler Kazan çevirip dururlar
Öyle kolay sanma gördüğün
Ört görmediğini söyleme
Pir aşkına Ulu Hünkar aşkına
Abdal’ım Musa aşkına
Gözcüm Karaca aşkına
yanda gel..
Mehmet Özgür Ersan
Yesari Abdal Çelebi 11 Eylül 2017 Üsküdar
Resim: Şah Kalender Abdal Çelebi nin seyrinde Dedesi Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi görmesi tasvir edilmiştir.
İlk yorum yapan siz olun