İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ALEVİLER, CAMİYE İBADET İÇİN NEDEN GİTMEZLER? PEYGAMBERİMİZ ZAMANINDA CAMİ VAR MIYDI? PEYGAMBERİMİZ ZAMANINDA MESCİDİN MİNARESİ VAR MIDIR?

SORU : Aleviler, Camiye İbadet İçin Neden Gitmezler?
CEVAP: Anadolu Alevileri Allah’a inanırlar. Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Hz. Ali’nin veliliğine inançları tamdır. Hatta bunu “Allah-Muhammed-Ali” üçlemesi ile ifade ederler.
Ayrıca Kuran’ı kutsal kitapları olarak görürler. Kuran, Hz. Muhammed zamanında değil de daha sonraki halifelerden, önce Ebubekir, sonra Ömer tarafından sahabelerden alınan bilgilerle yazıya geçilmesi sırasında tartışmalar nedeni ile toplanan bazı ayetlerin ve hadislerin yok edildiğini, yakıldığını da iddia ederler.
Eldeki Kuran’ın 3. Halife Osman zamanında oluşmuş olduğundan bazı çekinceleri vardır. Bu düşüncelerini eskiler: “Kuran’a kalem karıştı” diye ifade ederler.
Ayrıca, 620 yıllarının Bedevi Arap toplumunun sosyolojik yapısına uygun getirilen kurallarla değişen sosyal ve toplumsal şartlara rağmen dünyanın sürgit bu kurallarla yönetilmeye kalkılmasının sıkıntılar yaratacağını düşünürler.
Bu nedenlerle Allah’ın dünyamız ve insanlık için söyledikleri Kuran ile sınırlı olamaz derler. Kuran’ı Batıni yoruma tabi tutarlar. Kuran’ın ilham kaynağı olması gerektiğine inanırlar. Bu nedenle de Hz. Ali’yi “Kuran’ı Natık” yani “Konuşan Kuran” olarak değerlendirir ve buyruklarına önem verirler.
Namazın 5 vakit veya 3 vakit olmasını, 30 gün tutulan Ramazan orucunu, İslamın 5 şartından biri olarak görmezler.
Örneğin, Kuran’da 5 vakit namaz kılmanın ne sayısı, ne şekli, ne de yeri olmadığına inanırlar. Namazın bu biçimde ve 5 vakit kılınmasının İslama Emeviler ve Abbasiler zamanında konan kurallardan biri olduğuna inanırlar. Şiilerin namazı 5 değil de 3 vakit kılmalarını da Şiilerin oluşturduğu bir kural olarak değerlendirirler. İslamın 5 şartı olarak ifade edilen şartların da Kuran’da olmadığını, bunların da İslama sonraki dönemlerde girdiğini kabul ederler. 30 gün orucun da Kuran’da olmadığını söylerler.
Gerçekten de Kuran incelendiğinde, oruç ve ibadetten bahseder. Ama ne orucun süresi, ne de ibadetin biçimi ve sayısı Kuran’da yoktur.
Ayrıca Kuran’da camiden ve camide kılınan namazdan da söz edilmiyor. Bu da gene daha sonra İslama giren kurallardan birisidir.
Aleviler bu düşüncelerini Kuran’daki bazı ayetlere dayanarak ileri sürerler: Örneğin ibadetin biçimi ile ilgili olarak Ali İmran Suresi 191. ayette: “Onlar ki, ayakta iken, otururken, yatarken Allah’ı anarlar” şeklinde olduğunu anımsatarak ibadetin bazı kurallara bağlanamayacağını, bunların göstermelik ve şekilcilikten kaynaklandığını düşünürler.
Aleviler, “Her oruç tutmayan, namaz kılmayan Müslümanları biz İslamdan saymazsak bu büyük bir çoğunluk oluşturan insan toplumunu İslam dini dışında saymak (kafir) anlamına gelir ki, buna kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca bu İslam’a da aykırıdır” diyorlar.
Bu konuda Kuran’ın Nisa Suresi’nin 94. ayetinde; “Size Müslüman olduğunu bildirene dünya hayatının geçici menfaatlerine göz dikerek, sen mümin değilsin demeyin” diyor. O halde İslam’a sonradan konan şartlar olan 5 şartı yerine getirmeyene İslam değilsiniz denemez.
Aleviler ibadetin ille de camide yapılması gerektiğinide kabul etmiyorlar. Onlar “Yeryüzünün tümü ibadet yeridir” diye düşünüyorlar. İbadet için camiye gitmek gibi bir zorunluluğu gerekli görmüyorlar.
Kendi inançlarına göre, cami etimolojik anlamda tapınak değil, toplantı yeridir. İslamiyet’in ilk yıllarında Hz. Muhammed bir ibadet yeri yapmaya gerek görmemiştir. Çünkü belli bir tapınak oluşturmak ve düzenli olarak sadece orada ibadet yapmak, onun getirdiği inanç sistemine aykırıdır. Nitekim o yıllarda ibadetin özellikle gece yapılması, gösterişten kaçınılması isteniyordu.
Bazı müslümanların Mekke-Medine yolu üstünde Kuba köyünde yaptırdığı camiyi Hz. Muhammed, “Dedikodudan başka bir şeye yaramıyor” gerekçesi ile yıktırmıştır. Peygamber elbette bunu Allah’ın ilhamına aykırı olarak yapamaz.
Bu konuda Kuran’daki 2 ayet ilginçtir. İşte Tövbe Suresi’nde 107. ayet: “Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını açmak Allah ve Peygamberi’ne karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup, biz sadece iyilik yapmak istedik diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah da şahittir.”
Bu ayetin devamındaki 108. ayette ise, bakın Kura’n ne diyor:
“Ey Muhammed, o mescide hiç gitme, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarla beraber bulunman daha uygundur. Orada arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.”
Demek ki ibadet yapmak için cami şartı aranamayacağı gibi, her yapılan camiyi “Allah’ın Evi” olarak görmek de doğru değil.
Aleviler, Allah için ille de şu şartlar yerine getirilerek ibadet yapılır gibi katı kurallara katılmıyorlar. Kur’an’daki bir ayet bu düşünceyi de doğruluyor. Bakın Hadid Suresi 4. Ayet ne diyor: “Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.”
Namaz ve cami ilişkisini HacıBektaş Veli soy evlatlarından A. Celalettin Ulusoy; “Alevi Bektaşi Yolu” kitabında bakın şöyle ifade ediyor:
“Hz. Muhammed’den sonra halifeler, özellikle Ümeyyeoğulları ve Abbasoğulları istedikleri düzeyde manevi saygınlığa sahip olamamışlardı. Hükümranlıklarını güçlendirmek için, İslam toplumunun her kesimine ulaşan bir propagandaya gereksinme duyuyorlardı. Bunun o çağda en kolay ve en etkili yolu topluluklara hitap etmek şekli idi. Bu amaçla Müslümanların belli saatlerde belli yerlerde toplanmaları iktidar çevrelerince de teşvik ediliyor ve hatta zorunlu tutuluyordu. Nitekim, Emeviler zamanında camiler Ali’yi ve onun soyunu kötülemek için konuşma yerleri olmuştu.”
Yine ilahiyat Prof. Yunus Vehbi Yavuz’da aynı konuya değinmiştir.
Hz. Peygamberin sünnetinde ve Dört Halife döneminde
Cuma günü hutbe, Cuma namazından sonra olup
önce buna namazı kalınıyor, sonra konuşma yapilarak halk
dağılıyordu.Fakat Emeviler hutbeyi Cuma namazndan önceye
aImışlardı. Bunun sebebi, Emevi yönetimi hutbede Hz. Ali’ye Ehlibeyt’e küfür edilerek hakaretler ediliyordu.
Halk da bu sözleri dinlememek için namazdan sonra
mescidden çıkıp gidiyordu. Bunu önlemek için Emeviler
hutbeyi Cuma Namazından önceye almışlardı.
bkz. M.Cevat Akșit Serahsi, el-Mebsut, 2/37.)
Kaynak: Uludanğ Üniversitesi ilahiyat Faküllesi Öğretimn Üyesi
Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz
Bu ve benzer nedenlerle ibadet için camilere gitmeyen Aleviler-Bektaşiler ibadetlerini, Cemlerini uygun evlerde yapıyorlar. Cemiyetevi veya Cemevi adı ile toplantı yapılan Cem yapılan binaları bulunan köy sayısı yok denecek kadar az bulunuyor.
Aleviler’in Cemine kadın-erkek, yaşlı-genç herkes gelebilir. Dede önderliğinde ve bağlama eşliğinde ibadet yapılır. Oturuş biçimi ise toplumsal ilişkiyi geliştiren, küskünlükleri gideren, kin ve düşmanlık kapılarını kapatıp, barışa kardeşliğe yönelmeyi kolaylaştıran içtenlikli bir ibadet tarzı olarak yüzyüze, cemal cemale oturma biçimindedir. Allah’a ibadet ve dualarla birlikte sohbet, yardımlaşma, kişi ve toplum sorunlarına çare bulma imkanları sağlayan toplu tapınma biçimidir. İnsanın insana yakın olması bu biçim ile daha kolay oluşuyor.
Duvara değil cemale, “didar-ı pak’a” yani temiz insan yüzüne bakmak, insanın yaptığı cami binasından önce Allah’ın özenle yaratıp, “bütün meleklere secde ettirdiği” insanı kutsal görmek Aleviler’de ibadetin esasını oluşturuyor. Bu anlayışla Aleviler; “Secde ademedir”, “Hak ademedir” düşüncesi ile insanı, insan sevgisini dinin esası haline getirmişlerdir.
Alevi-Bektaşinin ibadet tarzını bir ozandan örneklemek gerekirse bakın Edip Harabî ne diyor:
“Zühd ü riya ile olan ibadet
Hatadır Hazreti Settar’a karşı
Böyle namaz ile olamaz ümmet
Hiç kimse Ahmet-i muhtar’a karşı
Tarikatsız mü’min olamaz kimse
Nur’u nübüvvetle dolamaz kimse
Hakk’ı Peygamber’i bulamaz kimse
Yatup kalkmak ile duvara karşı
Allah gözlerine çekmiş bir perde
Yok dersin Allah’ı gökte ve yerde
Gösterelim gel de gör Hakk’ı nerde
Secde eylersin Didar’a karşı”
Bektaşi Babası Mahmut Erik Aydin Baba Erenlerden alınan bilgiye göre de : “Peygamberimiz gündüzleri mescitte , akşamları ise Fatma anamızın evinde ehlibeyt mensupları ile birlikte ibadet ederdi.. İkrar vererek eşikten içeri girmiş Alevi Bektaşiler de Selman Farisi gibi Ehlibeyte mensup kabul edilirler.. Bu itibarla onlar da diğer Ehlibeyt/hane halkı mensupları gibi Fatma ananın evinde ”’kandillerin yandığı ” evlerde NUR (36) akşamları ibadet ederler.. Bu ibadetlere ehlibeyte/hane halkına mensup olamayanlar alınmaz.. Doğaldır ki o ibadetin şeklini de ancak eşikten içeri girenler , ehlibeyt mensuplarıyla birlikte ibadet edenler bilir..”
Peygamberimiz zamanında cami var mıydı?
Peygamber Efendimiz zamanında cami yoktur. Peygamber efendimiz zamanında mescit vardır.
Peygamberimizin inşa ettiği ilk mescidin adı nedir?
Kuba Mescidi veya Mescid-i Kubâ, (Arapça: مسجد قباء: Mescid El Kuba) İslam Peygamberi Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret ederken konakladığı Kubâ’da inşa ettirdiği, inşaatında kendisinin de bizzat çalıştığı İslam’da inşa edilen ilk mescit.
Taberânî’nin bir rivayetine göre Kubâlılar, Resûlullah’tan bir mescid yapmasını talep edince Hz. Peygamber orada bulunan sahâbeden birinin devesine binmesini istemiş, önce Ebû Bekir binmiş, deve kalkmamış, ardından Ömer binince deve yine kalkmamış, bu sırada Kubâ’ya ulaşmış olan Hz. Ali binince deve kalkıp yürümüş, Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye devenin yularını serbest bırakmasını söylemiş ve mescidin onun etrafında dolaştığı arsaya yapılmasını istemiştir (el-Muʿcemü’l-kebîr, II, 246). Mescidin ortalarına isabet eden bir mekân daha sonraları “mebrekü’n-nâka” (devenin çöktüğü yer) olarak anılmıştır (Semhûdî, II, 23).
Peygamberimiz zamanında mescidin minaresi var mıdır?
Peygamberimiz zamanında mescidin minaresi yoktur.
Mescid sucut edilen yerdir. Dilimize Arapçadan geçmiş olan mescid sözcüğü ”sücut” kökünden türetilmiştir. Sücut kelimesi secde etmek anlamına gelirken, mescid de secde ve ibadet edilen yer demektir.
İlk Cami İlk Minareyi Kim Yaptırdı?
İlk kez Ömer’in halife olduğu dönemde restore edilen Mescid-i Kuba’nın yanına minare dikilerek cami haline çevrildi.
Cuma Hutbesi Kuran’ da Var mıdır? Namaz Sonrası Olması Kim zamanında olmuştur? Ne için değiştirildi?
Cuma hutbesi kuranda geçiyor mu?
Hutbe kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte hem sözlük hem terim anlamıyla birçok hadiste yer almıştır.
Peygamber Efendimiz zamanında cuma namazı kaç rekattır?
İki rekâtlık cuma namazı bittiğinde Resûlullah evine giderdi. Bir memleket meselesi varsa salad sonrası konuşulurdu. Bu Peygamber sonrasında Emeviler zamanında değiştirilmiştir.
O gün için Müslümanları toplayıp memleket meseleleri görüşülürken cuma günü 2 rekât salad sonrası muhabbet edilirken. Emeviler Muavi’ye ve Yezid zamanında 2 rekât salad sonrası HZ. Ali’ye ve Ehlibeyt’ e küfür ettirmeleri Halkın 2 rekât salad sonrası mescidi terk etmesini engellemek için Hutbe öne alınmış ve salad sonraya alınmıştır.
Resim : Kuba Mescidi ilk hali ve Camiye dönüşmüş hali
Aşk ile
Abdal Yesari
Bir 12 kişi görseli olabilir

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir